Karşılaştırmalı anlatım ile Namaz İbadeti Nasıl Olmalıdır? KURAN x HADİS



Kuran da bildiğimiz manada namazın geçme şekli arapça “salat” dır. “Sala” dan gelmektedir. Sala iletişim kurmak, iletişimde olmak demektir. Bu yüzden salat/namaz yaptığımızda yaratıcıyla iletişim halinde oluruz. Bu kelime Kuran’da 70’den fazla ayette geçmektedir.


Namaz uygulamasıyla ilgili iletişim halinin verdiği o haz karmaşası belki de benim için çıtayı bir yerden başka bir yere koymuştu. Beni eskiden içinde debelenip durduğum, şirk ve çelişkilerle dolu olan müslümanlıkla alakası olmayan İslam inancından kurtaran en güçlü duygu, namazlarımdan alamadığım o hazdı. Madem söylendiği gibi Allah ile birebir iletişime geçtiğimiz bir andı bu, ben neden namazlarımda bir başkasından da bahsediyordum; hatta sanki o kişiler an be an beni duyuyormuş veya yaşıyormuş gibi ya da ben onların o dönem ki destekçileriymişim gibi anlamlara çıkan şeyler söylerken beynim uyuşuyor, neden, niçin derken de namaz bitiyordu. Bu namaz sadece ben ve Allah arasındaki bağı kuvvetlendirmek adınaysa fırsatını bulmuşken olabilecek en güzel kelimelerle saygımı göstermek yerine ki; Kuran okurken Allah’ın bu yönelişlerin hangi şekillerde olduğunu bizlere öğrettiğini görüyordum, neden namazdan sonra dileyebileceğim sıradan isteklerimi namazda dile getiriyordum?


Neden mutlaka namazda arapça okuma yapmalıydım. “Kim bilir ne söylüyorumdur?” diyordum içimden. Zaten kafamda onlarca soru varken belli bir süre sonra namazdan da uzaklaşıyor ve bir şekilde disiplinimi kaybediyordum. Hayatım hep namaza başlamak ve bırakmakla geçti. Allahın bir lütfu olarak Kuran’ı o yaşa kadar da hep mealinden okumuştum ama beynim mezheplerle o kadar kirlenmişti ki soru sormaya başladığım güne kadar ayetler bana gerektiği şekilde aşikar olmamıştı. Sadece inancımdaki samimiyetten ve Allah’ın varlığına olan sevgimden emindim. Bunun dışında diğer her şeyi sırf öyle öğretildiği için, büyükler öyle anlattığı için tamamdır diye düşünerek şeklen uyguladığıma dair bir öz eleştiri yapabildiğim gün, işte o gün elimde olan tek şeye sarılıp Allah’a yöneldim.


Kendimi, yaptıklarımı ve etrafımda dönüp duran yüzlerce çelişkiyi Allah’a şikayet edip sadece doğru olanı bilmek ve yapmak istediğimi söyledim. Beni temizlemesini ve sadece onun hoşnut olacağı şeylerle beni donatmasını diledim. O güne kadar okuyup, üflediğim, uyguladığım doğru yanlış bildiğim hiçbir şeyin sorumluluğunu kabul etmedim, hepsini ardımda bıraktım ve yeni doğmuş gibi durmadan araştırarak sorumluluklarını kendim alabileceğim bir inanca sahip olmak istedim. Duamdan dolayı bir an bile kuşku duymadım o andan itibaren Allah’ın merhametine sığınarak benim için değişimin başladığını hissediyordum ve öyle de oldu. O nedenle inancımla ilgili pek çok önemli anın içinde, miladım diyebileceğim o güzel güne bir bakıma şükranlarımı da sunmak amacıyla; Kuran’a da bağlı kalarak günümüze kadar gelen namaz ibadeti hakkındaki görüşlerin manen ve uygulamada kabul ettiğim ayrıntılarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Yanlışım olursa kendimden eğer güzel bir şeyden bahsediyorsam o da Allah’ın bilgeliğindendir. Bize dil ve kalem yoluyla öğrettiklerinden dolayı ve bizi bu yolla temizlemesinden dolayı yüce Allah’a teşekkürü bir borç bilirim.


Öncelikle namaz konusunu karmaşıklaştıran temel sebeplerden bahsetmem gerekiyor diye düşünüyorum. Beyinlerimizde ufak bir temizlik yapmadan  Kuran’ın eşsiz mesajına algılarımızın açılması da zorlaşacak ya da mümkün olmayacaktır.


Karışıklığın en büyük sebebi, bu ibadete (diğer islami konularda da olduğu gibi) hak olmayan birçok öğretinin girmiş olmasıdır. Bu öğretiler peygamberin yaşadığı dönemden çok uzun yıllar sonra peygamber adına uydurulan iftiraları içerir. Peygambere atfedilen konuşmalar/sözler hadis, onun yapmış olduğu söylenen uygulamalar da sünnet adı altında İslam dini içerisinde  yer etmiş ve bilinen Kuran ayetlerinin ışığı ağızlardan çıkan bu sözlerle söndürülmeye çalışılmıştır.


SARSICI SORULAR (!)


*HADİS OLMADAN NE YAPACAĞIMIZI NEREDEN BİLECEKTİK?


*“EĞER KURAN ALLAH’IN DEDİĞİ GİBİ EKSİKSİZ VE TAMAMEN DETAYLI İSE NAMAZ İBADETİNİN DETAYLARINI VEYA KAÇ REKAT OLDUĞUNU NEREDEN BULABİLİRİM?


**MADEM KURAN TAM VE AÇIKLAYICI O ZAMAN MÜZİĞİN HARAM OLDUĞU NEDEN YAZMIYOR? (Farkındaysanız son iki soruyu soran zihniyet aslında en baştan Kuran’ın yerine diğer kaynakları kendine referans almış ve asıl amacı o öğretilerin doğruluğunu değil, Kuran’ı sorgulamak. Hadis ve sünnet öğretilerinden o kadar emin ki rekat sayısı ve müziğin kötü bir şey olduğunun söylenmesinin ve en bariz şekilde belirtilmesi gerektiğine çoktan karar vermiş. Beyni uyuşmuş ve kendi etrafında debelenip duruyor.)


2:13- Kendilerine, "Şu halkın gerçeği onayladığı gibi onaylayın" denildiğinde, "Beyinsizlerin onayladığı gibi mi onaylayacağız" derler. Gerçek beyinsizler onlardır; fakat bilmezler.


Eğer Şafii ( İmam-ı Şafiî'nin Hicri 204 (M.S. 820), Kahire) kendi usulüne göre şer'i delillerden çıkardığı hükümlere ve gösterdiği yola Şafiî Mezhebi denir. Şafiî mezhebi dört Sünni fıkıh mezhebinden birisidir.) dönemi hadislerinden kaynaklı bir ön bilgiye sahipseniz şunu savunabilirsiniz “ Hadisler Kuran’ı ve namazı açıklar!” Ama aslen hadise ve sünnete göre namazlar karma karışık çelişkilerle doludur.


Kuran dışında sadece sahih hadis öğretileri denen öğretilere baksak bile namazın gerçekten kılınabildiğine  inanmak mümkün değildir hatta besmele gibi bir konuda bile ihtilaflar söz konusudur. Besmele söyleyip söylememeniz birinse göre haram/ tahrimen mekruh diğerine göre farzdır. Birisinde abdest farklı koşullarda bozulur, diğeri elini başka yere koyar gibi örneklerle doludur. Hadisler çoğaldıkça bunlar arasından seçme hadisler ayrıştırıldı ve kişilere Kuran yetmediği için doğru veya yanlış demeden öne çıkan bir takım alimlerin etrafında toplanıldı. Ancak bu ilim yapmaya çalışan kişilerin kendilerinin de; örneğin İmamı Azam veya Ebu Hanife’nin, bir mezhebin öncüsü olmak gibi bir dertleri yoktu. Mezhepler arasında son derece çelişkili uygulamalar olmasına rağmen yine de öne çıkan bazı mezheplere hak/doğru mezhepler de deniliyor.


Şimdilerde hak mezhep diye birbirlerinin mezheplerine sıcak yaklaşan kesimler daha önceki dönemlerde birbirlerini mürted (Mürted İslam dininden ayrılan, dinden dönen, dini reddeden. Müslüman iken kafir olan kimse) diye kesip öldürüyorlardı.


39:18- Onlar ki sözü (kavl) dinlerler ve en güzeline uyarlar. Onlar, ALLAH'ın yol gösterdiği kimselerdir. Onlar akıl sahipleridir.


PEKİ NAMAZI NEREDEN ÖĞRENMELİYİZ? KURAN YETER Mİ?


Her şeye kadir olan Yaratıcımızın emri gereği Kuran sadece Kuran, dini öğretilerin tek kaynağı olmalıdır. Bununla beraber, dinde başka kaynakların kabul edilmesinin Allah’ın yanında başka ilahlar kabul etmeye eşit olduğu bize bildirilmiştir.


6:19- Sor: "Kimin tanıklığı büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda ALLAH tanıktır. Sizi ve ulaştığı herkesi uyarmak için bana bu Kuran verildi. ALLAH'tan başka tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz?" "Ben böyle tanıklık etmem" de ve ardından şunu da söyle: "O bir tek tanrı, ben sizin ortak koştuğunuz şeyden uzağım."


Muhammed peygambere ise ona ithafen dine kendince uygulamalar getirebileceğini savunanlara nazire gibi bir uyarı geliyor. “Hiçbir zaman Kuran’dan sapma” Oysa onun uyguladığı söylenilen birçok şeyin Kuran’da yeri olmadığını görüyoruz.


17:73- Başka bir şeyi uydurup bize yakıştırman için nerdeyse seni sana vahyettiğimizden ayırıp saptıracaklardı. İşte o zaman seni dost edineceklerdi.


17:74- Seni sağlamlaştırmasaydık, onlara neredeyse bir parça meyledecektin.


17:75- O zaman da hayatın ve ölümün azabını katlayarak sana tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.


Muhammed peygamber en ufacık bir değişiklik bile yapmadan, hiçbir şeyi ekleyip çıkarmadan sadece Kuran’ı bildirmekle yükümlüydü. Allah, Kuran yanında ikinci bir kaynak kabul etmediğini aşağıdaki ayette de belirtmektedir.


10:15- Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kuran getir, yahut onu değiştir!" derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben yalnız bana vahyedilene uyarım. Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım."


Peygamberin Allah yanında ayrıca uygulamalar ve öğretiler getirebileceğine inanan, Allah’ın peygamberi sadece Kuran’ı tebliğ etmesi için gönderdiğini söylemesine rağmen, tüm evrenin onun hürmetine yaratıldığını söyleyerek Peygamberi yersiz övgüden dolayı şirke düşen ve Allah’ın kanaati dışında ölmüş olan peygamberden şefaat isteyerek ömrünü geçiren müslüman inanışa sahip olduğunu iddia edenlere, Allah Kuran yoluyla şöyle seslenmiyor mu sizce de?


10:18- ALLAH'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyenlere hizmet ediyorlar ve "Bunlar, ALLAH yanında bize şefaat edecekler" diyorlar. De ki: "ALLAH'ın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır."


5:48- … ALLAH'ın sana indirdiğiyle aralarında hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların hevesine uyma...


72:20- De ki: "Ben sadece Rabbime çağırırım; ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam."


72:21- De ki: "Ben size ne zarar verme, ne de sizi doğruya iletme (irşad etme) gücüne sahibim."


72:22- De ki: "Hiç kimse beni ALLAH'a karşı savunamaz, O'ndan başka sığınak da bulamam."


72:23- "Ancak ALLAH'tan bir duyuruyu ve mesajını iletirim." Artık kim ALLAH'a ve elçisine karşı gelirse içinde ebedi kalacağı cehennem ateşini hak eder.


6:114- ALLAH'tan başka yasa koyucu mu arayayım? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir. Kendilerine kitap vermiş olduklarımız onun Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. O halde kuşkulananlardan olma.


53:23- ... Kendilerine, Rab'lerinden bir yol gösterici geldiği halde, sadece kuruntuları ve fantezileri izliyorlar…


7:188- De ki: "ALLAH'ın dilediğinden başka ben kendime ne bir yarar ne de bir zarar veremem. Gizliyi bilseydim mal varlığımı arttırırdım, bana kötülük de dokunmazdı. Ben ancak gerçeği onaylayan bir topluma bir müjdeci ve uyarıcıyım."


Anlayabildiğimiz gibi Muhammed peygamber Kuran’ı açıklamaz, yorumlamaz. Vahyedilmeden bilemez sadece bildirir ve bizlere örnek olacak şekilde uygular.


75:18,19- Biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşunu izle. Sonra, onu açıklamak da bizim görevimizdir.

16:89- Her topluluk içinden, kendilerine karşı bir tanık gönderdiğimiz, şunlara karşı da seni tanık olarak getirdiğimiz gün… Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet ve Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.


55:1,2- Rahman,Kuran'ı öğretti.


41:44- Onu yabancı dilde bir Kuran kılsaydık, "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi?" diyeceklerdi. İster yabancı dil, ister Arapça olsun, de ki "O, gerçeği onaylayanlar için (dilleri söz konusu olmaksızın) bir rehber ve şifadır. Gerçeği onaylamayanların ise kulaklarında ağırlık vardır. Sanki uzak bir yerden sesleniliyor gibi onlara kapalıdır."


Biraz araştırma yapabilme fırsatına sahip olan herkes bilir ki hadis ve sünnet uygulamalarına tabi olanlar aslında kendi öğretilerine bile uymazlar. En sağlam kabul edilen hadis kitapları yani Müslim ve İbn Hanbel, peygamberin, “hiç kimsenin kendisinden Kuran’dan başka birşey almaması gerektiğini” söylediği şeklinde bir ifadeye yer verir. Peygamberin şöyle dediği rivayet edilmiştir.


“Ebu Said El Hudri bildirdi ki, Allah’ın elçisi dedi ki “Benden Kuran’dan başka bir şey yazmayın.Her kim Kuran’dan başka bir şey yazdıysa onu silsin.” Böylece kendi öğretilerine göre peygambere itaat etmezler.


68:36- Neyiniz var, ne biçim hüküm veriyorsunuz?


68:37- Yoksa bir kitabınız var da onu mu okuyup duruyorsunuz?


68:38- Ve içinde her dilediğinizi bulabiliyorsunuz?


68:39- Yoksa, dilediğiniz hükmü verebileceğinize dair Diriliş Gününe kadar sürecek bir güvence mi aldınız bizden?


68:40- Sor onlara, "Bunu kim garanti etmektedir?"


68:41- Yoksa onların ortakları mı var? Haydi ortaklarını getirsinler, eğer doğru kimseler iseler?


68:42- Gün gelecek, onların içyüzleri açığa çıkarılacak, secdeye çağrılacaklar; ancak buna güçleri yetmeyecektir.


68:43- Gözleri düşmüş bir durumda, onları aşağılanma kaplar. Oysa onlar sağlam iken secdeye çağrılmışlardı.


68:44- Bu hadisi (sözü) yalanlayanla Beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yavaş yavaş yaklaştıracağız.


6:22- Hepsini topladığımız gün ortak koşanlara, "Nerede iddia etmekte olduğunuz ortaklarınız?”


6:23- Onların tek savunması şu olacak: "Rabbimiz ALLAH'a an­dolsun ki biz ortak koşmadık."


6:24- Kendilerine karşı nasıl yalan söylediklerine dikkat et. Uydurdukları şeyler kendilerini nasıl da terk etti.
43:36- Kim Rahman'ın mesajına aldırış etmezse, ona bir sapkını sardırırız da onun arkadaşı olur.


43:37- Nitekim onları yoldan çıkarırlar. Buna rağmen onlar doğru yolda olduklarını sanırlar.


7:29- De ki: "Rabbim adaleti emreder. Her mescitte dini sadece O'na ait kılarak O'na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz."


7:30- Bir grubu doğru yola iletti, bir grup da sapıklığı hak etti. Onlar, sapkınları ALLAH'tan başka dostlar edindiler ama kendilerini doğru yolda sanıyorlar.


18:103- De ki: "İş yapanların en kötüsünün kim olduğunu size bildireyim mi?"


18:104- "Onlar, iyi iş yaptıklarını zannettikleri halde dünyadaki çabaları boşa çıkanlardır."


Aslında hadis ve sünnetin bir önemi vardır. Onun da gerçek müslüman ile sahte müslümanı ayırmak olduğunu Kuran’dan öğreniyoruz.


Gerçek müslüman, Allah’ın Kuran’ın tamamlanmış, mükemmel ve tamamen detaylı olduğu şeklindeki ayetlerine inanır. Bu sebeple, gerçek müslüman dini hidayet için başka hiçbir kaynağı kabul etmez.


6:19- Sor: "Kimin tanıklığı büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda ALLAH tanıktır. Sizi ve ulaştığı herkesi uyarmak için bana bu Kuran verildi. ALLAH'tan başka tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz?" "Ben böyle tanıklık etmem" de ve ardından şunu da söyle: "O bir tek tanrı, ben sizin ortak koştuğunuz şeyden uzağım."


6:38- Kanatlarıyla uçan kuşlar dahil yeryüzündeki tüm yaratıklar sizin gibi birer toplum. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar Rab'lerinin huzuruna toplanacak.


6:114- ALLAH'tan başka yasa koyucu mu arayayım? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir. Kendilerine kitap vermiş olduklarımız onun Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. O halde kuşkulananlardan olma.


6:112- Böylece, her peygambere insanlardan ve cinlerden olan sapkınları düşman kıldık. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözleri vahyederler. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Onlara ve ettikleri iftiralara aldırma. (Peygambere yakıştırılarak insanlara "vahiy" adı altında sunulan yaldızlı sözlere, ahiret hayatını akıl ve bilgiye dayanarak onaylamamış olanlar inanır. İsa'yı Tanrı'nın oğlu olarak putlaştıranlar aslında İsa'nın baş düşmanlarıdır. Nitekim Buhari başta olmak üzere diğer Hadis kitaplarını Kuran ile karşılaştırarak incelediğinizde, o kitapları derleyenlerin aslında peygamberin baş düşmanı olduğunu göreceksiniz.)


6:113- Ahiret onaylamayanların kalbi ona kansın, ondan hoşlansın ve gerçekten yapmak istediklerini yapabilsinler diye…


6:112 ve 25:31 numaralı ayetlerdeki anlam bütünlüğüne ve benzerliğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Sizce bu vurgular rastlantı olabilir mi?


25:30,31- Elçi de, “Rabbim halkım Kuran’ı terk etti” der. Biz ayrıca her peygambere suçlulardan bir düşman var ettik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.


45:46- Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz ALLAH'ın ayetleridir. ALLAH'tan ve ayetlerinden sonra hangi hadisi onaylıyorlar? (Allah'ı ve ayetlerini yetersiz görenler bu soruya, Hadis kitaplarını sayarak cevap vermektedirler.


39:23- ALLAH en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indirdi. Ondan dolayı Rab'lerini sayanların tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri ALLAH'ın mesajına karşı yumuşar. Bu, ALLAH'ın yol göstermesidir; dilediğini/dileyeni ona ulaştırır. ALLAH'ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz. (Dipnot: Tutarlı diye çevrilen kelimenin orijinali "müteşabih" olup "benzer, çok anlamlı" demektir (3:7). Ancak, tüm Kuran için kullanıldığında bu kelime birbirine benzer, yani tutarlı ayetler anlamına gelir. Kuran'da bazı ayetler çok anlamlıdır (müteşabih) ve Kuran tüm ayetleri birbiriyle tutarlıdır (müteşabih). Müteşabih kelimesinin kendisinin de müteşabih olması ilginç bir güzellik katıyor.)


31:6- İnsanlardan bazısı var ki halkı bilgisizce ALLAH'ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz hadislere sarılırlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.


NAMAZ İBADETİ NE ZAMANDAN BU YANA UYGULANMAKTADIR? KİMİ VE HANGİ ÖĞRETİYİ TAKİP EDEBİLİRİZ?


Salat/iletişim ibadetinin, yönelişin kaynağını açıklamak için Kuran’a baktığımızda görmek istediğimiz belki de ilk cevaplar, yaratıcımızın ilk olarak bu görevin ne zaman yerine getirilmesini istediği ve bizim zamanımıza ne şekilde ulaştığına verilen cevaplardır. Öğrenmek istediğimiz bir diğer konu ise Allah bizden kendisiyle iletişime geçmemizi neden istemektedir? Allah’ın bu iletişim yönelişine, bağlantıya ihtiyacı var mı, yoksa asıl ihtiyaç duyan bizler miyiz?


Ancak konunun daha sonraki bölümlerinin anlam bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla öncelikle namaza çağırıldığımız “ezan” ile giriş yapmak istiyorum ve tabi ki daha sonra da namaza hazırlığa değineceğim o da bilebileceğiniz gibi “abdest” konusu oluyor. tüm bunlar için de tek referans olarak Kuran’ı inceleyeceğiz bakalım bizi bu durum hangi aşamaya kadar ilerletecek göreceğiz… Önceki paragraflarda da bahsettiğim gibi ben sadece kendi inandığım uygulamaları, dayandığım kanıtlar üzerinde detaylandırarak sizlerle paylaşıyorum. Siz ihtiyacınız olan tüm kaynaklara bu yazıyı okuduktan sonra ulaşarak kendi inancınızı veya düşüncenizi tazeleyebilirsiniz. Kesinlikle bir başkasına göre benim inandığım bilgi en doğrusudur demiyorum. Müslüman sözü dinler en güzeline uyar, herkes neye inanacağı konusunda özgürdür. Ben de her zaman bunu savunan biriyim zaten.


EZAN


İnsanlar en eski atalarımızdan bu yana, konu din ile ilgili olduğunda ayrıntılara takılmaya bayılırlar. Aslında üşengeç ve zor uygulamaya geçen bir cins olmamıza rağmen konu Allah’ın bir emrini yerine getirmekse her zaman çok tez canlı ve ayrıntıcı olmamız daima beni duygulandırmış çoğu zaman gözlerimi yaşartmıştır.(!)


Aklıma hep şu ayetler gelir ufaktan gülümserim halimize…


2:67,68,69,70,71- Hani, Musa halkına: "ALLAH bir inek boğazlamanızı emrediyor" demişti. "Bizimle alay mı ediyorsun" deyince de "Cahilce davranmaktan ALLAH'a sığınırım" dedi."Bizim için Rabbini çağır da onun niteliğini bize açıklasın" dediler. "O diyor ki, o ne kart ne körpe, ikisinin ortasında bir düvedir. Size emredileni yapın" dedi."Bizim için Rabbini çağır da onun rengini de açıklasın" dediler. "O diyor ki, o rengi parlak sarı bir düvedir, bakanların içini açar" dedi."Bizim için Rabbini çağır da, onun niteliğini bize daha da açıklasın. Çünkü düveler bizce birbirine benziyor. ALLAH dilerse yolu buluruz" dediler."O diyor ki, o düve yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir düvedir" dedi. "İşte şimdi gerçeği getirdin!" diyerek sonunda düveyi boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı.


Dikkat ederseniz emir sadece bir inek boğazlamak. Yani detay verilmemiş. Boğazla ve bitsin işte ama bu asla bize yetmez. Gerçekten amaç emri yerine getirmek değil işgüzarlık veya detaylarda oyalanmaktır ve bu detaylarda boğulana kadar da durmayız.


Ezan konusu da buna aslında çok benzer bir tavır içerir. Ezanın amacı toplantıya çağırmaktır. Bunu ister sözle yaparsın, ister toplu mail atarsın, ister zil çalarsın, ister alarm kurarsın vb. değil mi? Yani üzerinde anlaşıldığı takdirde bunların herhangi biri seni namaz ibadetine çağırabilir. Ancak biz insanlar şeytanı dost edinme yarışında bulunarak her türlü şeye fazladan mana ve ilginçlik katmaya çalışırken, Allah’ın bizi asıl çağırdığı şeyden uzaklaşıyor ve toplum olarak küçük hesaplar peşinde koşarak, birbirimizi yiyip duruyoruz. bu gibi sebeplerle dünyanın bir çok ülkesinde hala ana dilde ezan tartışmaları gereksiz şekilde gündem kaplamaktadır.


Genel inanışa göre ezanın evrimi şu şekildedir:


Ezan’ın başlangıcı Medine-i Münevvere’dir. Kutlu Hicret’in ilk ve bir rivayete göre de ikinci senesinde ezan okunmaya başlanmıştır. Ondan önce yollarda, “namaza, namaza” veya “cemaatle namaza” anlamındaki “es-salah, es-salah” veya “es-salah cemiatün” ifadeleriyle çağrılırdı. Sonra ezan emrolundu.


Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye teşrif ettiklerinden sonra namazı bazen erken, bazen de geç kılıyorlardı. Bundan dolayı mescide yakın ve uzak olanlardan bazıları, namazı cemaatle kılmak üzere camiye erken geliyor ve uzun süre beklemek zorunda kalıyorlardı. İşte bu durumdan dolayı, namaz vakitlerinin duyurulması konusunda bir vasıta belirlemek üzere istişare edildi. Bazıları “çan” çalınmasını teklif ettiler. Efendimiz (a.s.m.) “O, Hıristiyanlarındır” buyurdu. Bazıları da “boru” çalınmasını söylediler. Allah’ın Resulü, “O da Yahudilerindir” buyurdular. Diğer bazıları da “ateş yakalım” dediler. Efendimiz (a.s.m.), “Mecusilere ait bir özelliktir, onların şiarıdır” buyurdular ve kabul etmediler. İstişare esnasında “Bayrak dikiniz, görenler birbirlerine haber verirler” diyen olduysa da Efendimiz (a.s.m.) onu da beğenmedi. Görüşler henüz bir fikir üzerinde birleşmeden toplantı dağılmıştı. Bunun üzerine Kainatın Efendisi’nin (a.s.m.) mübarek yüzlerinde görülen üzüntü tavrı, iştirak edenleri kedere boğdu. Ezan olayını nakleden sahabe Hz. Abdullah b. Zeyd’dir.


Hz. Cebrail gökyüzünde, Hz. Bilal yeryüzünde okudu ilk ezanları. Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) müezzin tayin ettiği diğer sahabelerden bugüne dek, dünyanın her köşesinde yükseldi bu ses: “Allahu ekber! Allahu ekber!” Bugün koşturmaca arasında sesini duyduğumuzda şöyle bir nefes alabiliyorsak, müziği susturup dinlemeye koyuluyorsak, bu ayet ve hadislerin müjdelerindendir.


Ezanın Şartları Şunlardır:


–     Vakit girmiş olmalıdır.


–     Arapça okunmalıdır.


–     Aslı, tertibi bozulmamalıdır.


–     Okuyanın erkek olması gerekir. Peygambere vahyolunduğu şekilde okunacaktır.
Ezanın sonunda da Allah’a hamdedilir, salavat getirip dua edilirse, o zaman duaların kabul olunacağı zamandır. Ezan bitiminde salavat getiren ve dua edene peygamberimiz, şefaatinin vacip olacağını müjdelemiştir.


(Bak. K. Sitte:7/2437)


–     Ezan okurken işi konuşmayı bırakmak gerekir. Sigara içilmez.


–     Ezan okuyana, ezan dinleyene selam verilmez.


Peygamberimiz :


“Ezanı müezzinle beraber tekrar edip, ezan duasını yapana şefaatim helâl olur.” (Buharı Ezan: 8) buyurur.


“Müezzinin sesini işiten cinler, insanlar ve her şey kıyamet gününde onun hakkında şahitlik yaparlar.” Buhârî, (Ebu Said´den)
“Allah Teâlâ´nın kudret eli, ezanını bitirinceye kadar müezzinin başındadır.” Taberânî el-Evsat, Hasan b. Said, Müsned, (Enes´den zayıf bir senedle)


Ezan  okumak  sünnettir.   Erkeklere vacip derecesinde sünnettir. Hele bugün önemi daha büyüktür. Kaza namazlarında önce gamet, vaktin değil namazın sünnetindendir.”


İyi niyetle yaklaşmak gerekirse konuyu aksettiren kişinin dilindeki coşkudan ve peygamber sevgisinden dolayı, gözünün kör, kulağının da sağır olduğunu düşünebiliriz. Ancak yine de bunları göz ardı etmeden altını çizdiğim alanları da düşülmemesi gereken yanlışlar bölümüne not etmeden geçemeyeceğim.


Şimdi Kuran’da bahsedildiği gibi ezan hakkında bir emir veya detay var mı bakalım. Kuran’da namaza çağırma fiiliyle ilgili geçen iki ayet vardır. Bir tanesi sadece o an yapılan bir işi anlatmak için kullanılmıştır ancak Cuma Suresinde geçen anlamı en yaygın bilinen anlamdır. Bu ayette bile ezanın ne şekilde olması gerektiği verilmemiştir.


5:58- Namaza çağırdığınızda onunla alay edip eğlendiler. Düşünmeyen bir topluluktur onlar.


62:9- Ey gerçeği onaylayanlar, cuma (toplantı) günü namaza çağrıldığınızda ALLAH'ı anmak için acele edin ve alışverişi bırakın. Bilseniz, bu sizin için daha iyidir.


Sahih hadis kitabı olarak bilinen ve Buhari ile birlikte sahihayn, yani iki sahih ünvanına sahip Müslim’de ve İbn Mace’de rivayet edilen bir hadise göre peygamber ezanı 19 kelime olarak öğretmiş. İşin ilginci bugünkü ezanlar tekrarsız olarak 24 kelime…


“Ebû Mahzûre (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ezanı on dokuz kelime olarak kameti ise on yedi kelime olarak ona öğretti.” (Müslim, Salat: 8; İbn Mâce, Ezan: 2)


2   Allahu Ekber


5   Eşhedu Ella İlahe İlla Allah


5   Eşhedi Enne Muhammed Resulu Allah


3   Heyya Ala el-Salah


3   Heyya Ala el-Felah


2   Allahu Ekber


4   La İlahe İlla Allah
+--------------------
24


Hadise göre 19 olmalıydı. Oysa bugünkü ezanlarda 24 – 19 = 5 fazla kelime var! Şimdi soruyorum. Sizce hangi 5 kelime fazla?


Şiilerin ezanlarına Muhammed ismine ilaveten Ali’nin ismini eklemeleri de detaycı insanların aslında Allah’ın hoşnutluğu için zerre uğraşmadıklarını, hatta kendi kafalarına göre durumları çekip çevirmekten zevk aldıkları gösteriyor diye düşünüyorum.


Peki Allah’ın yanında başka isimler anmadan mescitlere çağırılabilecek ve 19 harften oluşabilecek Muhammed peygamberin ezanı nasıl olabilirdi?


4 kere Allahu ekber (Allah en büyüktür)
1 Kere Lailahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)


Günümüzdeki ezan ise 1943 yılında Mısır din işleri tarafından kanunlaştırılmıştır.


ABDEST


Abdest ve abdesti bozan haller Kuran içerisinden çok rahatlıkla anlayabileceğimiz ve gayet net olan uygulamalardır. Kuran’da sadece iki ayet bizi bu konu ile ilgili genel manada bilgilendirir.


4:43- Gerçeği onaylayanlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilinceye kadar, yolcu olanlar hariç cinsel ilişkiden sonra yıkanıncaya kadar namaza durmayın. Hasta veya yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut kadınlarla cinsel ilişkiye girmiş olup da su bulamamışsanız, temiz ve kuru bir toprağa niyetlenin. ALLAH Affeder, Bağışlar.


5:6- Gerçeği onaylayanlar! Namaza kalktığınız zaman, yıkayınız: Yüzünüzü, dirseklere kadar ellerinizi. Sıvazlayınız: Başınızı. Ayaklarınızı da topuklara kadar... Cinsel ilişkide bulunmuşsanız yıkanınız. Hasta veya yolcu iseniz, yahut tuvaletten gelmiş, yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve su bulamamışsanız, temiz bir toprağa yönelip yüzünüzü ve ellerinizi onunla sıvazlayın. ALLAH size güçlük çıkarmak istemez. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Olur ki şükredersiniz.


"Görüldüğü gibi, tamam, detaylı ve mükemmel olan Kuran abdesti dört basamakta açıklıyor. Bu maddeleri eksik görüp eklemelerde bulunmamalı. Orijinaldeki "Ercüleküm" sözcüğünün farklı biçimde okunmasıyla ayakların yıkanması veya mesh edilmesi anlaşılabilir. Büyük ve küçük su dökmek abdesti bozar. Cinsel ilişki ayrıca duş almayı gerektirir. Su bulunmazsa, namaza zihinsel olarak hazırlanmak için temiz bir zemine dokunularak yüzler ve eller mesh edilir "


Peki peygamberin, Allah’ın öğrettiğinin dışında yasalar koyabileceğine inanan, Allah’a inancını yansıtırken de kendi uygulamasının öncü olduğu savaşını verenlere göre “abdestin manası ve önemi nedir?” bir de bunu inceleyelim…


“Dört mezhebe göre, abdestin farzları:


Hanefi mezhebinde:
1- Yüzü, bir kere yıkamak. Yüz, iki kulak memesi ve saç kesimi ile çene arasıdır.
2- İki kolu, dirsekleri ile birlikte, bir kere yıkamak.
3- Başın dörtte bir kısmını mesh etmek, yani yaş eli başa sürmek.
4- ki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte, bir kere yıkamaktır.


Maliki mezhebinde:
1- Niyet,
2- Yüzü yıkamak,
3- İki kolu yıkamak,
4- Başın tamamını mesh etmek,
5- İki ayağı yıkamak,
6- Muvalat (ara vermeden, uzuvları peş peşe yıkamak),
7- Delk (yıkanan yerleri ovmak.)


Şafii mezhebinde:
1- Niyet,
2- Yüzü yıkamak,
3- İki kolu ellerle birlikte yıkamak,
4- Başın, az bir kısmını mesh etmek,
5- İki ayağı yıkamak,
6- Tertip (Sırayla yıkamak.)


Hanbeli mezhebinde:
Abdestin farzı altıdır. Abdestin şartları da farzdır. Bu farzlar da dahil edilince, abdestin farzları on oluyor:
1- Niyet,
2- Besmele çekmek,
3- Yüzü yıkamak,
4- Ağzı yıkamak,
5- Burnu yıkamak,
6- İki kolu ellerle birlikte yıkamak,
7- Başın tamamını mesh etmek, (Kulaklar başa dahildir.)
8- İki ayağı yıkamak,
9- Tertip,
10- Muvalat.


Sünnet, Hz. Peygamber'in devamlı olarak yaptığı ve bir mazeret olmaksızın terke tmediği şeydir. Abdestin sünnetleri şunlardır:


1- Abdeste başlarken, Besmele ile başlamak,
2- Elleri, bilekleri ile beraber, üçer kere yıkamak,
3- Ağzı, ayrı ayrı su ile, üç kere yıkamak,
4- Burnu, ayrı ayrı su ile, üç kere yıkamak,
5- Kaş, sakal ve bıyık altındaki görünmeyen deriyi, yüzü yıkarken ıslatmak,
6- Yüzünü yıkarken, iki kaşın altını ıslatmak,
7- Sakalın, sarkan kısmını mesh etmek,
8- Sakalın, sarkan kısmını sağ elin yaş parmaklarını tarak gibi sokarak hilallemek,
9- Dişleri bir şey ile ovmak, temizlemek,
10- Başın her tarafını bir kere mesh etmek,
11- İki kulağı birer kere mesh etmek,
12- El ve ayak parmaklarının arasını hilallemek,
13- Enseyi üçer bitişik parmaklarla, bir kere mesh etmek,
14- Yıkanacak yerleri, üçer kere yıkamak,
15- Yüzü yıkarken abdeste kalb ile niyet etmek,
16- Tertibe riayet etmek. Yani uzuvları sıra ile yıkamak,
17- Yıkanan yerleri ovmak,
18- Her uzvu birbiri arkasından yıkarken başka işle uğraşmamak.


Abdesti olan kimsenin aşağıdaki hallerde abdesti bozulur:


1- Büyük ve küçük abdest bozmak ve yellenmek,
2- Vücudun bir yerinden kan ve irin çıkmak,
3- Ağız dolusu kusmak,
4- Ağızdaki kanamaların fazla olması,
5- Uyumak,
6- Bayılmak,
7- Namaz kılarken yandaki işitecek kadar gülmek,
8- Bir anlık çıldırmak, delirmek abdesti bozar,
9- Sarhoş olmak,
10- Eşlerin birbiri ile aşırı derecede oynaşması,
11- Erkeklerin ve kadınların idrar kaçırmamak için önlerine koydukları pamuk fitilin dısarda kalan kısmı ıslanınca abdest bozulur,
12- Teyemmümlü kimsenin suyu bulması abdesti bozar.


Abdesti olan kimsenin aşağıdaki hallerde abdesti bozulmaz:


1- Ağrı olmadan, herhangi bir sebeble, ağlamakla ve soğan, duman, gazlar tesiri ile göz yaşı akınca,
2- Balgam kusmak,
3- Kan kusunca, bastan gelen sıvı kan, tükürükten az ise,
4- Dişten akan kan, tükrükden az ise,
5- Baştan gelen katı kan, çok olsa dahi,
6- Mideden, ciğerden gelen katı kan, ağız dolusu değil ise,
7- Kulağa damlatılan yağ, kulaktan veya burundan çıkarsa,
8- Buruna çekilen sey, burundan günlerce sonra da geri gelirse,
9- Birşeyi ısırınca, o sey üzerinde kan görürse,
10- Ağızdan, kulaktan ve derideki yaradan çıkan kurtlar,
11- Kadın çocuğunu emzirince,
12- Çok da olsa terlemekle,
13- Sinek, sivrisinek, pire, tahta biti gibi haşereler çok emseler de,
14- Az olup, yayılmayan kan ve agız dolusu olmayan kay yani kusmak,
15- Uyurken dayanılan şey çekildiğinde düşmezse,
16- Namazda uyumak,
17- Dizlerini dikip, basını dizlerinin üstüne koyup uyursa,
18- Ayaklarını bir yanına çıkarıp, yere oturarak uyursa,
19- Çıplak hayvan üstünde uyursa, hayvan yokuş çıkıyor veya düz yerde gidiyorsa,
20- Namazda tebessüm etmek,
21- Namazda iken güldüğünü yalnız kendi isitirse,
22- Saç, sakal, bıyık ve tırnak kesmek,
23- Yara kabuğunun düşmesi ile, abdesti bozulmaz.”


NAMAZ KILARKEN NE ŞEKİLDE GİYİM DAHA UYGUNDUR? GİYİM NAMAZIN BİR PARÇASI MIDIR?


Kuran’ın namaz kılarken giyinme hakkında verdiği bilgiler, namazın fiilen icrasını etkilemez. Yani düşünüldüğü gibi kılık kıyafete göre namazın kabul edilebilirliliği tartışılamaz.


7:31- Ademoğulları, mescitlere giderken süsleniniz. Yeyiniz içiniz; ancak oburluk ve savurganlık yapmayınız. O, oburları ve savurganları sevmez.


Yukarıdaki ayette de süslenmenin namaz kılmanın koşulu değil, Allah’ın mescitlerinde topluluk içine girerken diğer insanları rahatsız etmeyecek bir temizlik haline ve görüntüye bürünmeyi kast eden bir manayı daha çok içerdiğini düşünüyorum.



İnsanlar soğuk, güneş ışık, diken ve benzeri doğal etkenlerden korunmak; başkalarının cinsi duyularını tahrik etmemek; makam, gurup, ulus, kültür ve sınıf gibi sosyal ve politik kurumlara olan nispetimizi başka insanlara ifade etmek gibi nedenlerden dolayı kıyafet giyerler. Bunlardan hangisi Allah ile görüşmemek için geçerlidir? Elbisen ile Allah’a neyi anlatmak veya O’ndan neyi gizlemek istiyorsun?


11:5- Onlar, göğüslerindekini bilinç altına itip O'ndan gizlemek isterler. İyi bilin ki elbiselerini büründükleri zaman dahi onların gizlediklerini ve açıkladıklarını bilir. O, gizli düşünceleri bilendir.


Giyinmek insanların vücudunu insanların gözünden saklar, başımıza gelebilecek zararlara karşı korur. İnsanın vücudunu, cinsel organını ve daha da gizlini yaratan Yaratıcının görüşünden mi gizleyebileceğiz vücutlarımızı? “Allah’ı ne kadar az takdir ediyoruz değil mi? Belki de duş alırken, eşimizle cinsel ilişkiye girerken haşa Allah’ın bizi görmediğini sanıyoruz. İnsanlar olarak Allah’ı ne kadar da az takdir edebiliyoruz!?


7:26- Ademoğulları, size, bedeninizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Erdemlilik elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar, ALLAH'ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.


24:31- Gerçeği onaylayan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşle­rinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey gerçeği onaylayanlar, topluca ALLAH'a yöneliniz ki başarılı olasınız.


24:60 -  Evlenme beklentisi olmayan yaşlı kadınların, alımlı yerlerini açıp saçmamak koşuluyla dış elbiselerini bırakmalarında bir sakınca yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha iyidir. ALLAH İşitendir, Bilendir.


33:59-  Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve gerçeği onaylayanların kadınlarına örtülerini üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) ayırdedilip hakarete uğramamaları için daha elverişlidir. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.


Görüldüğü gibi bahse yakın ayetlerin hiçbiri mezheplerin kast ettiği manada bir işleyişe sahip değildir. Şimdi bu konu hakkında hadis ve sünnet uygulamaları nedir, ne değildir onu detaylandıralım.


Namaz kılmak için hadislere göre uyulması gereken giyim kuralları nelerdir?


“Erkek için avret, yani örtülmesi gereken yerler, göbek ile diz kapağının arasıdır. Bu konuda biraz daha ihtiyatlı davranan Hanefîler diz kapaklarını da avret olarak kabul ederken, diğer üç mezhep, diz kapaklarını avret saymazlar.


Kadın için avret, yüz, el ve ayak dışındaki bütün vücuttur. Onlar, yüzlerini namazda örtmedikleri gibi, ellerini ve ayaklarını da açık bulundurabilirler. Saçlarıyla beraber başları, bacakları ve kolları örtülü bulunur.


İmam Mâlik, setr-i avretin (örtünme) namaza has olmayan genel bir farz olduğunu, namazda ve namaz dışında uyulması gereken dinî bir emir bulunduğunu dikkate alarak kadınların başlarını örtmelerini ayrıca namazın farzları arasında saymamıştır. Onun bu görüşün bir uzantısı olarak Mâlikî mezhebinde setr-i avret namazın sünnetlerinden sayılır. Diğer üç mezhep imamı ve Mâlikî mezhebindeki öteki görüşe göre, namazda setr-i avret, tıpkı kıbleye yönelmenin farz oluşu gibi farzdır.


Peygamber'in "Allah, bulûğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, "Tahâre", 132; Tirmizî, "Salât", 160; Müsned, IV, 151, 218, 259) ve "Kadın bulûğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helâl olmaz" (Ebû Dâvûd, "Libâs", 31) şeklindeki hadisleri göz önüne alınınca, başörtüsüz kılınan namazın geçerli olmayacağı anlaşılır.


Giyilen şeyin, tenin rengini göstermeyecek kalınlıkta veya dokuda olması gerekir. Vücut hatlarını belli eden elbise ile namaz kılmak mekruh olmakla birlikte kılınan namaz geçerlidir. İpek giysi giymek mekruh veya haram kabul edilse de, ipek elbise ile kılınan namaz geçerlidir.


Namaz esnasında avret mahallinin, kişinin iradesi dışında açılması durumunda, açılan yer eğer örtülmesi gereken yerin dörtte biri oranına ulaşmış ve bir rükün eda edilecek bir süre (sübhânellâhi'l-azîm diyecek kadar bir süre) açık kalmış ise kişinin namazı bozulur. Kendi iradesi ile açacak olursa namazı hemen bozulur. (diyanet)”


Farkındaysanız hala namaza başlayamadık. Detaylar bizi o kadar oyalıyor ki işin rengi iyice değişmeye başlıyor. Konunun gerçekten ne kadar uzağa gitmeye başladığını kıyaslama yoluyla daha rahat anlıyoruz değil mi?


NAMAZ KILMAYA ENGEL TEŞKİL EDEN HALLER: KADININ REGL OLMA DURUMU. (AY BAŞI HALİ)


Kadınları dinden soğutan, namaza her yöneldiğinde giyim kuşamı, regl hali veya erkek egemen öğretiler nedeniyle namazdan ve camiden kaçıran, bu tarz yalanlarla Allah ile iletişimini kesmeye çalışan şeytanları ve onların dostlarını Allah’a havale ediyorum. Aklını kullanmayıp bu çamurda debelenmeye devam eden bayanların da kendilerine yapılan bu çirkinliği hak ettiklerini düşünüyorum. Sonuçta insanın kedisine yaptığı zulmü mümkün değil bir başkası yapamaz. Yapılanı kendine reva gören bayanlar zulme, ezilmeye, dışlanmaya devam ederek hayatlarını sürdürecekler ne yazık ki. Allah’ın verdiği beyin hepimizin en büyük silahı, bu nimetten sorumlu olan herkes aklını kullanıp ruhunu eziyetten kurtarmalı derim.


Regl hali ne oruca, ne de namaza mani olan bir durum değildir!!


2:222- Sana aybaşı halini sorarlar: De ki: "O bir rahatsızlıktır. Aybaşı halinde olan kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve ondan kurtuluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Kurtuldukları zaman ALLAH'ın size uygun gördüğü yerden onlarla cinsel ilişkide bulunun. ALLAH yönelenleri sever, arınanları sever."


“Kuran, kadınları korumak amacıyla, aybaşı halindeki kadınlarla sadece cinsel ilişkiyi yasaklar. Aybaşı halindeki kadınlar, namaz kılmalı, oruç tutmalı, Kuran okumalıdır. Hidayetimiz için her şeyi açıklayan Kuran, aybaşı halinin bütün hükmünü bu ayetle belirtir. Kuran’a göre aybaşı hali bir rahatsızlıktır ve bu süre zarfında kadınlarla cinsel ilişkiye girmek yasaktır.


Rabbimiz, aybaşı halini bir pislik olarak değil, bir eziyet olarak tanımlar. Öyleyse buradaki “tahare” kelimesinden türeyen “yetherne” fiilini “kurtulmak” diye çevirmek daha uygundur.


Putperestler, aybaşı halini kadınlar için bir yüz karası olarak değerlendirmişler, hatta bunun kadınlara ilahi bir ceza olduğunu iddia ederek hikayeler bile uydurmuşlardır.”


Mekke müşriklerinin bu anlayışı ne yazık ki uydurma hadisler yoluyla tefsir kitaplarına kadar sızmıştır. Kadınları hakir gören Emevi ve Abbasi uydurması hadisleri dini kaynak kabul edenlerin kadınlara ve aybaşı olayına bakışları elbette Kuran’dan farklı olacaktır.


Şimdi hadis ve sünnet uygulayıcılarına göre regl olma durumunun namaza etkilerini inceleyelim:


“Hayzın müddeti ve hükümleri konusunda fıkıh kitaplarından bir özet vermek gerekirse:


1. Hanefî mezhebinde yazılmış ilmihal kitaplarının önemli kaynaklarından biri olan el-Muhtâr ve şerhi el- İhtiyar'dan:


Hayz (âdet, regl) kadının ergenlik çağına girdiğini gösteren kanamadır. Hayzın en az süresi geceli gündüzlü üç gün, en fazlası da tam on gündür. En azından az ve en çoğundan çok sürelerdeki kanamalar ile hamile kadınların kanamaları hayz değildir, rahatsızlık (istihâza) kanamasıdır. İstihâza namaza, oruca, cinsel temasa engel değildir. Âdet gören kadının, süresi içinde kanamalarının bütün renkleri -akıntı beyaza dönüşünceye kadar- hayz sayılır. Süre içinde geçici kanama kesilmeleri de hayz süresine dahildir. Hayz kadından namaz yükümlülüğünü tamamen düşürür, oruç tutmasını haram kılar, ancak bunu sonra kaza eder. Âdet gören kadınla cinsel temas yapılamaz, İmam Muhammed'e göre cinsel organ dışında, diğer iki İmama göre göbeğin yukarısında kalan kısımlar yasak değildir. İki hayz arasındaki en az temizlik süresi onbeş gündür, temizlik süresinin en çoğuna dair bir sınırlama yoktur.


2. Diğer mezheplere göre:


Hayzın en az süresi Mâlik'e göre yoktur; bir defalık kanama bile hayzdır, en uzun süresi ise onbeş gündür. Şâfi'î'ye göre en az geceli gündüzlü bir gündür, en çoğu ise onbeş gündür.
İki hayz arasındaki en az temizlik süresi konusunda İmam Mâlik'ten farklı rivayetler vardır; bunlardan biri olan onbeş günde Şâfi'î ve Ebû Hanîfe ile birleşmektedirler. Sekiz, on, on yedi gün diyenler de vardır.
İlk defa âdet görmeye başlayan kadın, âdetin en uzun süresine kadar kendini hayzlı sayar ve buna göre hareket eder, en uzun süre geçince kanama durmazsa artık hayzlı değil, hastadır.
Daha önce âdet görmüş ve belli bir âdet düzeni bulunan kadının âdeti değişirse, Şâfi'î'ye göre âdetine göre hareket eder, Mâlik'e göre ise buna -en uzun süreyi aşmamak şartıyla- üç gün daha ekler.
Sahih bir hadise göre âdeti aşan kanamalar hastalık sayılır, bu durumda kadın yıkanır ve hayz yasakları kalkar (İbn Rüşd, s. 37-43).
NİFAS


Fıkıh dilinde nifas yani loğusalık, doğumdan hemen sonra kadının cinsel organından gelen kan veya bu şekilde kan gelmesinin sebep olduğu hükmî kirlilik (hades) halinin adıdır. Böyle kadına da loğusa (nüfesâ) tabir edilir.
Nifas fizyolojik ve tıbbî bir olay olduğundan nifasının en kısa ve en uzun süresinin belirlenmesi konusunda yine tıp bilim dalının ve uzmanları­nın görüşü esastır. Fakihler bu konuda bir süre telaffuz etmekte hayli çe­kimser davranmışlardır. Ancak doğum yapan kadının ne zaman ibadetleri ifa etmeye başlayabileceğine açıklık getirme maksadıyla nifas kanı için âzami süre koymanın ve bu süreden sonra akan kanın hastalık (istihâze, özür) kanı sayılmasının yararlı olacağını düşünmüşlerdir. Onların bu belir­lemesi esasen toplumlarının kültür ve tecrübe birikimlerini yansıtmaktadır. Hanefî ve Hanbelîler nifasın en uzun süresinin 40, Mâlikî ve Şafiîler ise 60 gün olduğu görüşündedir. Bu süreler tamamlanmadan da nifas kanı ke­silebilir. O zaman fiilî durum esas alınır ve kanın kesilmesiyle nifas hali di­nen sona ermiş sayılır.
Nifas için âzami süre belirlemesi, nifas kanına hastalık kanının eklen­mesi halinde önem taşır ve böyle bir belirleme kadının dinî mükellefiyetle­rine açıklık getirmeyi sağlar. Bu süreden sonra gelen kan nifas kanı değil hastalık kanı sayılacağından, bu durumdaki kadının boy abdesti alarak nifas halinden çıkması ve özürlü kimselere tanınan ruhsatı ve öngörülen hükmî temizlenme usulünü kullanarak ibadetlerine başlaması gerekir.


İSTİHÂZE


Rahim içi damarlardan hayız ve nifas hali dışında ve bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kana istihâze (özür kanı) denilir. Diğer bir ifadeyle istihâze, kadının âdet ve loğusalık dışındaki kanamalarının genel adıdır. Fakihlerin, hayız ve nifasın âzami sürelerini belirleme çabalarının bir amacı da hayız ve nifas kanı ile istihâze kanını birbirinden ayırt etme konu­sunda kadınlara genel ve pratik bir ölçü vermektir. Bu konuda her bir kadı­nın kendi tecrübe ve kanaatinin de önemli olduğunu, nihaî olarak da tıp biliminin tesbitlerinin ölçü alınması gerektiğini belirtmek gerekir.
İstihâze kanı, dinmeyen burun kanaması, tutulamayan idrar veya bir yara­dan sürekli kan akması gibi sadece abdesti bozan bir özür (mazeret) halidir. Bu durumdaki kadın gerekli maddî-bedenî temizliği yapar, tedbirleri alır ve özürlü kimselere tanınan ruhsat ve muafiyetleri kullanarak her bir namaz vakti için ayrı ayrı abdest alıp ibadetlerini eda eder. Alınan bu abdestle o vakit içindeki bütün farz, vâcip ve nâfile, eda ve kazâ namazları kılabilir. Şâfiî ve Mâlikîler'e göre her bir farz namaz için ayrıca abdest almak gerekir.”


Gördüğünüz gibi Allah’ın merhametine kalmamış olsak bu şeytanlar ellerinden gelse bizi hemen ortadan kaldırmak için diri diri gömecek, öldürecekler. Zaten bunun günahına da girilmemiş bir dünyada yaşamıyoruz… Her neyse.


NAMAZIN AMACI NEDİR?


“Anlaşılamayan İslam'daki tüm ibadet şekilleri, ruhun geliştirilmesi ve büyütülmesi için tasarlanmıştır. Tüm ibadetlerin amacı; ruhun gelişmesi ve diğer taraftaki yaşama doğru uygun bir zihin yapısıyla erişmek, sonsuzluktaki iyiliklere kavuşmaktır. (cennet)


Bu dünyadaki asıl amacımız ruhumuzu sonsuz hayata hazırlamak için en iyi şekilde beslemek ve geliştirmektir. Namaz ve diğer Allah ile iletişime geçtiğimiz anlar diğer dua anları bu yüzden önemlidir. Buna iletişim diyebiliriz.


İnsanların çoğu bedenlerine hapsolmuştur. Bedenleri ile kendilerinin aynı kişi olduklarını zannetmektedirler.Beden ve ruh arasında kavga vardır. Ruh ve bedenin ise var olmak için ihtiyaçları farklılık gösterir. Örn; sabah namazında beden uyumak, ruh ise kalkıp bedenden farklı olan şekilde kahvaltısını yapmak ister. Ruhun kahvaltısı Allah ile iletişime, bağlantıya geçtiği andır.


Yine gerçek olan kişinin yani ruhumuzun beslenme ve gıda ihtiyacı yine bizimle ilgilidir. Allah'ın buna ihtiyacı yoktur.Dolayısıyla bedenin geçici bir kıyafet olduğunu bildiğimiz halde onun bu savaşı kazanmasına izin vermek çok da akıllıca olmaz. Eğer gerçek siz (ruhunuz), bu savaşı kazanırsa bir süre sonra bedeniniz (kıyafet) size tabi olmaya başlayacak 'tabiki  yapıyorum ' diyecek.  


Zihninizin kölesi değil yöneticisi olduğunuzda, gerçek siz (!) daha güçlü oldukça, bedeniniz size kolayca boyun eğecektir. Yüzeysel anlamdaki meditasyon ve yaratıcıyla bağlantıya geçme alışkanlıklarınızı bu doğrultuda incelerseniz seviyenizi Allah’ın nasip etmesini umduğunuz erdem ile daha da ilerletebilirsiniz.”


Namaz, sıkça zekatla ve muhtaçlara yardım etmekle birlikte anılarak namaz kılan kişinin toplumsal bilinç ve sorumluluğa sahip olması vurgulanır. Namaz sadece Allah’ı anmak için kılındığı gibi, müslümanları günahlardan ve başkalarına zarar vermekten alı koyan, hayat boyu gözetilmesi emredilen bir görevdir.


NAMAZA DAHİL EDİLEN BİATLER


Biat kelimesi bize ne çağrıştırıyor öncelikle onu inceleyelim isterseniz. Biat: Dini anlamda üst varlığın emirlerine uymak ve onun yolundan hareket etmektir.Tasavvuf ıstılâhında ise bîat; müridin, mürşidine sâdık ve bağlı kalacağına, ona kayıtsız şartsız teslim olacağına, her dediğini itiraz etmeden yapacağına dair söz vermesidir. Bu maksatla tarîkat mensupları arasında düzenlenen merâsime de, ‘bîat merâsimi’ denir. Bir başka târifle bîat; şeyhten el alıp söz vererek, onun dostuna dost, düşmanına düşman olmak… Gerek rahat-ferah ve gerekse sıkıntılı zamanlarda ona itâat edip emrinden dışarı çıkmamaktır.


Görüldüğü gibi biat bir kısım insanın fikir birliği yapıp kabul ettiği şeylere uymak zorunluluğu halidir. Peki sayıca fazla olan kişi sayıları doğrunun ışığını söndürebilir mi?, Allah adına haramlar, helaller ya da yasalar uydurabilir mi? Onun doğru dediği doğru, yanlış dediği yanlış mı olmalıdır? Ya ataları akletmeyen insanlardan oluşuyorduysa?

Kur'an-ı kerimde birçok hususta çoğunluğun, insanların çoğu veya onların çoğu ifadesi kullanılarak yanlış yolda olduğu bildiriliyor.


6:116- Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.


10:36- Onların çoğu, ancak zanna uyarlar. Zan ise gerçeğin yerini tutamaz. ALLAH onların yaptıklarını Bilendir.


43:78- Size gerçeği getirdik; ancak çoğunuz gerçekten hoşlanmıyorsunuz.


12:106- Onların da çoğu, ortak koşmadan ALLAH'ı onaylamaz.


41:4- (Kuran) Bir müjdeci ve bir uyarıcıdır. Ancak onların çoğunluğu ondan yüz çevirmiştir; onlar işitmezler.


5:103- Belli bir erkek ve dişi kombinasyonuyla yavrulayanların, yemin sonucu salıverilenlerin, arka arkaya iki erkek doğuranların ve on kez döl veren erkek develerin haram edilişini ALLAH onaylamıyor; inkârcılar ALLAH'a iftira ediyor. Çoğu akletmez onların.


Peki bu biatler nelerdir?


“Namazları birleştirmek, kaçırılmış namazları kaza etmek, namazları yolculuk anında kısaltmak, sünnet ve nafile namazlar eklemek, namaz kıldırma memurluğu (imamlık) diye bir meslek icat etmek, kadınların namazda önderlik etmesini yasaklamak, otururken Et-tahiyatü duasını okumak ve bu duada peygambere ikinci şahıs olarak seslenmek, şahadette Muhammed peygamberin ismini Allah’ın yanına eklemek, Fatiha’dan sonra zammussure okumak, Fatiha’nın Besmelesini okumamak, eller ve parmakların yeri konusundaki detaylarla meşgul olmak, abdest alırken ağzı ve burnu yıkamayı abdestin bir şartı bilmek, namazdan önce ağzı misvaklamanın, sarık veya terlik giyilmesinin daha sevap olacağına inanmak gibi nice kurallar ve inançlar Hadis-Sünnet ve mezhepler yoluyla Muhammed Peygamberden daha sonra sokulan bidatlerdir.”


HADİSLER OLMAZSA NASIL NAMAZ KILACAĞIMIZI NEREDEN BİLECEĞİZ?


Namazın davranışsal özellikleri nelerdir? Namaz kılarken ne şekilde hareket etmeliyiz?


  • Namazı ayakta durarak kılmaya başlamalı ve özel durumlar hariç durulan yerden hareket edilmemeli.


2:238- ...Kendinizi tümüyle ALLAH'a vererek namaza durun..


3:39- Tapınakta durmuş namaz kılıyorken...


4:102- ...Namaza duranlar secdeye vardıklarında arkanızda bulunsunlar. Sonra namaz kılmamış olan grup gelsin ve seninle birlikte namaza dursunlar, diğer grup silahlarını alıp nöbet tutsunlar...


2:239- Bir kaygı ve endişeniz varsa, yaya veya binmiş olarak (namazı kılın.) Güvene kavuştuğunuz zaman, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi ALLAH'ı anın.


  • Namazda eğilerek yere kapanmalı (rüku ve secde) böylece Allah’a teslimiyet fiziksel olarak da bildirilmeli ancak herhangi bir korku, endişe durumunda ayakta durma ve eğilerek yere kapanma koşulu aranmaz.


3:43- "Meryem, Rabbine teslim ol, secdeye kapan, eğilenlerle birlikte eğil."


4:102- ...Namaza duranlar secdeye vardıklarında arkanızda bulunsunlar. Sonra namaz kılmamış olan grup gelsin ve seninle birlikte namaza dursunlar, diğer grup silahlarını alıp nöbet tutsunlar...


22:26- İbrahim'i Ev'in mekanına yerleştirmiştik: "Bana hiçbir şeyi ortak etme. Evimi de ziyaretçiler, orada yerleşenler, rüku ve secde edenler için temizle."


38:24-  ...Davud, kendisini sınadığımızı sanarak bağışlanma diledi, eğildi ve tövbe etti.


48:29- Onları, eğilip secde ederek ALLAH'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Yüzlerinde secdelerin izleri vardır. Bu, onların Tevrat'taki nitelikleridir. İncil'deki nitelikleri ise, filizini çıkarıp güçlendirmiş ve kalınlaşıp gövdesi üzerine dikilerek ekincileri sevindiren bitki gibidir.


2:239- Bir kaygı ve endişeniz varsa, yaya veya binmiş olarak (namazı kılın.) Güvene kavuştuğunuz zaman, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi ALLAH'ı anın.


Görüldüğü gibi ayetlerden namaz kılarken ayakta duracağımız, secdeye giderken eğileceğimiz, secdede allah ile iletişim halinde olacağımız gayet açıkça anlaşılıyor.


Bu konuda o kadar çok davranışsal özellik vardır ki burada yer vererek detaylandırmam çok zor olacak o nedenle referans için rastgele bir link paylaşıyorum. İsteyen bakabilir.




REKAT SAYISI


Rekattan kastedilen kıyam, rüku ve secdeden oluşan düzenin kaçar defa tekrarlandığıdır.  Sahabeler, hatta Peygamber namazlarda bir düzen olsun diye kıyam, rüku, secde şu kadar olsun şeklinde bir düzenle namaz kılmış olabilirler. Namazlarda şaşırılmamasını sağlayan, toplu ibadetlerde kolaylık getiren bu tip uygulamalar yapılmış olabilir. Nitekim namaza başlarken elleri kaldırıp namaza başladığını göstermek, namaz bitince sağa, sola selam vererek veya bazı mezheplerde elleri dizlere vurarak namazın bittiğini göstermek gibi uygulamalar da böyledir. Bu uygulamalar belli amaçlara yönelik yapılabilir. Kuran’da bu uygulamaları yasaklayıcı bir ifade yoktur. Fakat Kuran’da geçmeyen bu tür uygulamaları farzlaştırmak kabul edilemez. Kişi on rekatlı namazı üç dakikada kılabilir, fakat bir rekatlı bir namazda saatlerce kalıp Allah’ı daha çok anabilir. Yani namazda rekat sayısının önemli olması için bir sebep gözükmemektedir. Allah da insanları namazda bu şekilde bir sayıma mecbur etmemiştir. Abdestte su bulunmayınca ne yapılması gerektiğini açıklayan Allah, eğer namazda rekat sayısı şeklinde bir farz olsaydı, onu da açıklardı.


4:101- Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız zaman inkârcıların size saldırmasından korkuyorsanız namazı kısaltmanızda bir sakınca yok. Kuşkusuz inkârcılar sizin açık düşmanınızdır. (Namaz ancak tehlike durumunda kısaltılabilir. Yolculuk durumunda değil. )


4:102- Sen içlerinde olup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup sizi korumak için yanınızda bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsın. Namaza duranlar secdeye vardıklarında arkanızda bulunsunlar. Sonra namaz kılmamış olan grup gelsin ve seninle birlikte namaza dursunlar, diğer grup silahlarını alıp nöbet tutsunlar. (1 Rekat oluyor) İnkârcılar, silahlarınız ve eşyanız hakkında dikkatsiz davranmanızı ve böylece sizi ani bir baskınla bozguna uğratmayı umarlar. Yağmur ve hastalık gibi özürlerden ötürü silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yok. Ancak alarmda olun. ALLAH kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladı…


4:103- Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve uzanarak ALLAH'ı anın. Güvene kavuştuğunuzda namazı gözetiniz. Namaz, gerçeği onaylayanlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.


Tehlike ve korku gibi olağanüstü hallerde kısaltılması öğütlenen namaz bir rekat olunca normal koşullarda kılınan namaz en az iki rekat olmalı ve namazda dış dünya ile irtibatı minimuma indirmeli. Ancak 4:103 de görüldüğü gibi namazın kısa tutulmasına sebep olan bu durum bile namazın ardından gün içinde Allah’ı çeşitli şekillerde anmamıza engel teşkil etmiyor. Ancak şu şekilde de düşünülebilir namazı kısaltmaktan kasıt, rekat olarak kısaltmak değil, zaman olarak kısaltmak da olabilir. Çünkü daha evvel dediğim gibi, bir rekatlık namaz saatlerce sürebilir. İki rekat namaz yarım dakikadan kısa bir sürede bitirilebilir. Savaşta düşmanın vereceği zarar kaç secde, kaç rüku yapıldığıyla değil, namazın vakit olarak ne kadar sürdüğüyle alakalıdır ki şunu da biliyoruz direkt olarak Kuran’da belirtilen rekat diye bir kavram yoktur.


Buna rağmen günümüzde kıldığımız Cuma namazının sadece iki rekat olması ilginçtir. Bu namaz her hafta topluca tekrarlandığı için rekat sayısına ekleme yapılamamıştır diye de düşünülebilir. Cuma namazı dışında, cemaatle kılınmayan namazların rekat sayılarına nafile ve sünnet adı altında çeşitli biçimlerde eklemeler yapılmış olabilir.


Namazın kılınma şeklini tam manasıyla Kuran’da bulamadıklarına inanıp Hadis kitaplarına sarılan kişiler bu yanlışa düşmeden önce şunu da düşünsünler; namaz ibadeti Kuran ile birlikte gelen bir ibadet değildi. Bu şekilde olmadığı için hali hazırda Kuran’ın indiği dönemlerde bu uygulamaların içi boşaltılmış da olsa devamı söz konusuydu. Allah açık bir şekilde İbrahim peygamber ile birlikte toplumlara öğrettiği bu ibadet şekillerinde sadece gerekli gördüğü düzenlemeleri yapmıştır. Namaz konusunda rekat sayısı ve şeklen diğer tartışmaların içine düşmemizin en büyük sebebi bizlerin ve atalarımızın şeytanı dost edinip namazlarımızı terk ederek kimi uygulamaları unutmamız veya bu uygulamaya gerekli özeni göstermediğimiz için yitirmiş olmamızdır. Tıpkı hristiyan ve yahudiler gibi.


22:78-  Ve ALLAH uğrunda gereken çaba ve gayreti gösteriniz. O'dur sizi seçen. O, babanız İbrahim'in yolu olan bu dini, sizin için güç ve ağır kılmadı. Elçinin size tanık olması, sizin de halka tanık olmanız için, sizi, daha önce de şimdi de "Müslümanlar = teslim olanlar" olarak adlandıran O'dur. Namazı gözetin, zekatı verin ve ALLAH'a sarılın; Mevlanız (Sahibiniz) O'dur. Ne güzel sahip ve ne güzel Yardımcıdır!


Peki, İslami pratikleri ilk uygulayan İbrahim ise, İslami yaşantımıza her hangi bir şey katmış olabilir mi?


-Mesela dini tatbikatlar değil mi? Namaz, zekat, oruç, hac gibi.


16:123- Nitekim, İbrahim'in dinini tek tanrılı olarak izlemen için sana vahyettik; o asla putperestlerden olmadı.


22:78-  Ve ALLAH uğrunda gereken çaba ve gayreti gösteriniz. O'dur sizi seçen. O, babanız İbrahim'in yolu olan bu dini, sizin için güç ve ağır kılmadı. Elçinin size tanık olması, sizin de halka tanık olmanız için, sizi, daha önce de şimdi de "Müslümanlar = teslim olanlar" olarak adlandıran O'dur. Namazı gözetin, zekatı verin ve ALLAH'a sarılın; Mevlanız (Sahibiniz) O'dur. Ne güzel sahip ve ne güzel Yardımcıdır!


3:68- İnsanların İbrahim'e en yakın olanları, onu izleyenler, bu peygamber ve gerçeği onaylayanlardır. ALLAH gerçeği onaylayanların egemeni ve dostudur.


Mantıken, eğer Muhammed, İbrahim’in bir takipçisi idiyse ve bizde Muhammedi’in takipçileri isek, o zaman biz ibrahim’in takipçileriyiz. Bundan dolayı islam iki şeye dayanmaktadır.


1- Kuran (Muhammed tarafından)
2- Dini pratikler (İbrahim aracılıyla)


2:125- Ev'i halk için bir odak noktası ve bir güven yeri kıldık. İbrahim'in makamını bir namaz yeri olarak kullanın. "Ziyaretçiler, kendini ibadete verenler ve eğilip secde edenler için ikiniz Evimi temiz tutun" diye İbrahim ve İsmail'i görevlendirmiştik.


2:127- İbrahim, İsmail ile birlikte Ev'in temellerini yükseltiyor: "Rabbimiz, bizden kabul et, şüphesiz sen İşitensin, Bilensin."


2:128- İbrahim, İsmail ile birlikte Ev'in temellerini yükseltiyor: "Rabbimiz, bizden kabul et, şüphesiz sen İşitensin, Bilensin."


2:130- Kendini kandırandan başkası İbrahim'in dininden yüz çevirmez...


21:72,73- (İbrahim'e)Ona ödül olarak İshak'ı ve Yakub'u verdik. Hepsini erdemli kıldık. Biz onları, emrimize göre yol gösteren önderler kıldık. Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, namazın nasıl gözetileceğini ve zekatın nasıl verileceğini vahyettik. Onlar bize hizmet edenlerdi.


Muhammed peygamberden önceki yahudi ve hristiyan kavimler de namaz ibadetini uyguluyorlardı. Ancak sonralarda bu ibadeti uygulamamaya başladıkları için kaybettiklerini Allah, Kuran vasıtasıyla bizlere bildirmektedir. Ki günümüzde namaz ibadeti  çoğu kişi tarafından yanlışlarla dolu şekilde uygulansa da sadece müslümanlığa ait bir uygulama olarak bilinmektedir.


İsa Peygamber ve Annesi Meryem bahsi geçerken namaza işaret eden ayetler:


3:43- "Meryem, Rabbine teslim ol, secdeye kapan, eğilenlerle birlikte eğil."


19:31,32- "Nerede bulunursam bulunayım beni kutlu kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı ve ""anneme karşı iyi huylu olmamı emretti. Beni baş kaldıran bir zorba yapmadı.""Doğduğum gün, öldüğüm gün ve diri olarak kaldırılacağım gün bana selam olsun."


Musa,Harun, İsmail ve İdris Peygamber anıldıktan sonra namaza işaret eden ayetler:


19:59- Onlardan sonra gelenler namazı yitirdiler ve heveslerine uydular. Nitekim, felakete uğrayacaklar.


Birinci videoda musevi bir vatandaşın namaz kılma şeklini görebilirsiniz. Video iki de namaz kılan yahudilerin görüntüsü verilmektedir. Video üç ise bir hristiyanın namaz kılma ritüelini göstermektedir.






Ekran Alıntısı.JPG




Ekran Alıntısı.JPG




Ben şu şekilde bir rekat uygulamasının doğru olduğunu düşünüyor ve bu şekilde de devam ediyorum: Namazlardan tüm nafile ve sünnet adı altında olan uygulamaları çıkartarak, bugüne kadar ihtilafa düşülmemiş tek şey olan farz rekatların sayısını kullanıyorum. Reşat Halife’nin namaz ile ilgili videolarından namaz konulu olanı izlemenizi tavsiye ederim. Bana çok faydası oldu. (https://www.youtube.com/watch?v=CDdybRjIa4U)


Sabah ve cuma namazları 2 rekat
Öğlen, ikindi ve yatsı 4 rekat
Akşam 3 rekat


Şöyle bir düşündüğünüzde yine de duruma kanaat getiremeyenler ve kendi yolunu çizemeyenler varsa şunu da belirtebiliriz ki; “mantıklı düşününce rekat sayısının namazın özüne ne kadar katkısı olabilir değil mi? Rekat sayısı kişinin Allah’ı daha fazla anmasını sağlayan bir unsur değildir ki! Kişi namazı daha uzun süre kılarak Allah’ı daha çok anabilir. Sürenin ise rekatla bir alakası yoktur. Üstelik rekat sayısıyla namazı kalıba sokanlar, aynı namazın birkaç defa kılınmasını sakıncalı görerek, kişilerin Allah’ı hatırlamalarını (zikretmelerini) kısıtlamışlardır. Namazda Allah’ın hatırlanması (zikredilmesi), kıyam, rüku ve secde edilmesi gerektiği anlaşılıyor da rekat adeti niye anlaşılmıyor? Çünkü Allah bunu kullarının insiyatifine bırakmış, bu konuda sınırlamalar yapmak istememiş olabilir. İstese saydığımız tüm diğer detayları veren Allah, bir ayette hem rekat kavramını oluşturabilir, hem de rekatı sayılandırabilirdi. Nasıl ki Allah dua etmemiz için dakikalar, sayılar belirtmemişse; aynı şekilde namazı da adetlere, sayılara boğmamıştır. Geleneklerle gelen alışkanlıklar yüzünden hiçbir anlamı, değeri ve fonksiyonu olmayan rekatlara akıllar takılmaktadır. Zihnimizi bütün ön yargı ve alışkanlıklarından arındırırsak ve Kuran’ı elimize alıp geleneklerden bağımsız bir şekilde dini anlamaya çalışırsak, sorunlar Allah’ın izniyle hallolacaktır.”
Günümüzdeki inanışa göre namaz uygulaması kaç rekattır ve ne şekilde icra edilir?


namaz-kilinisi.jpg


Buradan okumakta zorlananlar için bknz: (https://duahareketi.files.wordpress.com/2012/03/namaz-kilinisi.jpg)


NAMAZ OKUMASI NASIL YAPILIR?


Allah, Kuran’da namaz kılarken ne şekilde dua edebileceğimizi, gerek namazın niteliklerini ve aranan azami şartları peygamber aracılıyla bildirmiştir.


  • Namazda okuduğumuz duanın anlamını namaz anında bilmeli ve Allah ile konuştuğumuzun bilincinde olmalıyız.
4:43- Gerçeği onaylayanlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilinceye kadar, yolcu olanlar hariç cinsel ilişkiden sonra yıkanıncaya kadar namaza durmayın. Hasta veya yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut kadınlarla cinsel ilişkiye girmiş olup da su bulamamışsanız, temiz ve kuru bir toprağa niyetlenin. ALLAH Affeder, Bağışlar.


  • Namazları saygı içerisinde kılmalı.


23:2- Nitekim onlar namazlarında saygılıdırlar.


  • İhtiyacımıza ve içinde bulunduğumuz duruma uygun olarak Allah’ın herhangi bir ismini (sıfatını) zikredebiliriz.


17:110,111- De ki: "İster ALLAH diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, tüm güzel isimler O'nundur. " Namazda ne ilan et, ne de gizle; ikisinin arasında bir yol tut. Ve de ki: "Övgü, ALLAH'adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zayıflıktan ötürü de bir yardımcısı yoktur." O'nu alabildiğine Yücelt.


  • Namazda Allah’tan başkasını anmak namazın amacıyla çelişir.


6:162- De ki: "Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi olan ALLAH içindir."


20:14- "Ben, evet Ben ALLAH'ım; Benden başka tanrı yoktur. Bana hizmet et ve Beni anmak için namazı gözet."


29:45-Sana vahyetmiş olduğumuz kitaptan oku ve namazı gözet. Çünkü namaz, iğrenç ve kötü şeylerden vazgeçirir. ALLAH'ı (namaz yoluyla) anmak en önemlidir. ALLAH ne yaptığınızı bilir.


  • Namazda Allah’ı anmalı, övmeli, yüceltmeli, tesbih etmeli ve sadece O’ndan yardım istemeliyiz.


1:2,7- Övgü, evrenlerin Rabbi ALLAH'adır.Gazaba uğrayanların ve sapmışların değil; kendilerine iyilikte bulunduğun kimselerin yoluna.


2:45- Güçlüklere karşı direnerek (sabır) ve namazla yardım isteyiniz. Elbette bu, halka ağır gelir; ancak saygılı olanlar hariç.


  • Fatiha suresi baştan sona Allah’ı muhatap alan bir dua niteliğinde olan biricik sure olup değişik dilleri konuşanların topluca namaz kılabilmelerini sağlayabilmesi açısından uygundur.


62:9- Ey gerçeği onaylayanlar, cuma (toplantı) günü namaza çağrıldığınızda ALLAH'ı anmak için acele edin ve alışverişi bırakın. Bilseniz, bu sizin için daha iyidir.


62:11- Bazıları, bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman, seni ayakta bırakıp oraya akın ettiler. De ki: "ALLAH'ın yanında bulunanlar eğlenceden ve ticaretten daha iyidir. ALLAH en iyi rızık verendir."


4:101,103- Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız zaman inkârcıların size saldırmasından korkuyorsanız namazı kısaltmanızda bir sakınca yok. Kuşkusuz inkârcılar sizin açık düşmanınızdır.Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve uzanarak ALLAH'ı anın. Güvene kavuştuğunuzda namazı gözetiniz. Namaz, gerçeği onaylayanlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.


  • Namazlarda orta bir sesle okumalı ve namazlar ne özellikle gizlenmeli ne de gösteriş amacıyla açıkta kılınmalıdır.


17:110- De ki: "İster ALLAH diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, tüm güzel isimler O'nundur. " Namazda ne ilan et, ne de gizle; ikisinin arasında bir yol tut.


  • Toplu namaz kılınırsa, namaza önderlik eden kişinin orta bir ses tonuyla okuduğu dua dinlenmeli.


7:204- Kuran okunduğu zaman, onu dinleyip kulak verin ki merhamet edilesiniz.


17:110- De ki: "İster ALLAH diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, tüm güzel isimler O'nundur. " Namazda ne ilan et, ne de gizle; ikisinin arasında bir yol tut.


  • Otururken “tahiyyat” denilen duayı okumamalı; zira bu dua Muhammed peygamber sanki herşey nazır ve hazır bir tanrıymış gibi bir hitap içermekte ve Allah’tan başkalarını anmaktadır. İlla birşey okunmak dilenirse, Allah’ın birliğine şahadet getirilebilir veya herhangi bir dua yapılabilir.


  • Allah’ın isminden başka hiç kimsenin adını anmamak. Bugün namazlarda Muhammed peygamberi, İbrahim peygamberi ayrıca onların ailelerini de anıyorlar.


72:18- Mescidler sadece ALLAH'a aittir; öyleyse ALLAH ile birlikte hiç kimseyi çağırmayın.


1:2- Övgü, evrenlerin Rabbi ALLAH'adır.


http://www.namazzamani.net/turkce/klavuz.htm Hadis ve süünet alimlerince karar verilen namaz uygulamasına ekteki linkten detaylarıyla ve resimleriyle ulaşabilir, kıyaslamayı bu şekilde yapabilirsiniz.


NAMAZ HANGİ VAKİTLERDE KILINIR?


Namazın Kuran içerisinde geçtiği manada 3 ve 5 vakit olduğunu savunan iki görüşü de sizlerle paylaşacağım. Şahsen ben Kuran’a bakarak namazı 5 vakit şeklinde kılmam gerektiğine kanaat getirdim.


Namazı Kuran’a Bakarak 3 Vakit Namaz Kılanlar Hangi Bilgilere Dayanıyor?


Edip Yüksel, 19.org adlı sitesinde yayınladığı ve benimde danıştığım makalesinde bununla ilgili konuya şu şekilde açıklık getirmiştir.


“Gecenin gündüzün iki ucuna yakın bölümlerinde gözetilmesi gereken Sabah (Fecr: 24:58; 11:114) ve Akşam namazlarıyla (İşa: 24:58; 17:78; 11:114; 38:32) güneşin sabah ile akşam arasında olduğu, yani öğle vaktinde kılınan Orta (Vusta: 2:238) namazı olmak üzere üç vakit namaz mevcuttur.


Kuran’da sadece üç namazın ismi geçer. Bir başka deyişle, “salat” (namaz) kelimesi, zaman bildiren üç tanımlayıcı kelime ile birlikte anılır.


Salat-el Fecri-SABAH NAMAZI (24:58; 11:114).
Salat-el İşa’-AKŞAM NAMAZI (24:58; 17:78; 11:114; 38:32)
Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ (2:238)
Namaz vakitlerini belirleyen ayetlerin hepsinin bu üç vakit hakkında olduğunu görüyoruz. Spekülasyonlara girmezsek ORTA NAMAZ olarak adlandırılan namazın sabah ile akşam namazı önceleri öğle namazı olarak anlıyordum… 73:20’deki ifadeyi gece namazının zamanı konusunda bir rahatlık sağlama olarak değilde gece namazının farz olmadığı biçiminde anladığım içindi… Demek ki, gece namazı ve izleyen Kuran çalışması güneşin batışından başlayıp doğuşuna kadar süreyi gecenin üçte birinden başlıyor ve üçte ikisinde sona eriyor. Güneş saat 7’de batıp 5’te doğuyorsa gece namazının zamanı saat 10:20 ile 1:40 arası olur. Cuma, yani cemaatle kılınan namaz özel bir toplumsal namaz olduğu ve gündüzün gerçekleştiği anlaşılıyor (62:9-11).


Tevrat bu anlayışı destekler. Namazın İbrahim peygamberle başladığını ve Musa’nın namaz kıldığını hatırlarsak Tevrat’ta namaz vakitleriyle ilgili ifadelerin tarihsel değerini daha iyi idrak ederiz. Tevrat’ın çevirilerine güvenim tam olmamakla birlikte Tevrat’ın en az üç ayetinde bulduğumuz bu desteğin bir hata veya tahrif sonucu oluştuğunu onaylamıyorum. Tevrat’taki bu ayetlerin gerek birbirleriyle ve gerekse Kuran ayetleriyle olan tutarlılığına dikkatinizi çekerim. (Bak: 1 Samuel 20:41; Zebur 55:16-17; Daniel 6:10).


Namaz vakitlerinin beşe çıkarılmasının oluşturduğu dumanların izini mezhepler tarihinde görebilirsiniz. Şia’nın beş vakit namazı üç vakte sıkıştıran garip pratiği, namazları beşe çıkartan Sünniler’in baskısı neticesi bir uzlaşmadan kaynaklanıyor olmasın? Sünnetlerle, nafilelerle, teravih namazlarıyla namaza sürekli zam yapan hadis ve sünnet izleyicilerinin üç vakit namazı beşe çıkarmaları çok mu uzak bir ihtimal?


Kuran’dan beş namaz çıkarıyorsanız kuşkusuz beş vakit namaz kılmaya devam etmelisiniz. Siz, iyi niyetle Kuran’ı inceledikten sonra kendi anlayışınızı izlemelisiniz.”


Namazı Kuran’a Bakarak 5 Vakit Namaz Kılanlar Hangi Bilgilere Dayanıyor?


24:58- Ey gerçeği onaylayanlar, yeminlerinizin/anlaşmalarınızın hak sahibi oldukları ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman ve Akşam namazından sonra… Bunlar, sizin özel üç vaktinizdir. Bunların dışında, birbirinizin yanına girip çıkmakta bir sakınca yoktur. ALLAH ayetleri size böyle açıklar. ALLAH Bilendir, Bilgedir.


11:114- Gündüzün iki ucunda, gecenin yakın kısmında namazı gözet. İyilikler kötülükleri silip götürür. Bu, öğüt alacak olanlara bir öğüttür.


Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde. “sabah, akşam ve yatsı namazı buradan çıkıyor. Çünkü gece değil geceye yakın zamanlarda deniyor. Gece yapılan ibadetten ayrıca bir ayette bahsedildiğinden de bu ayrımı rahatça yapabiliyoruz.


17:78- Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı gözet. Sabah okumasını da (Kuran) da gözet. Sabahleyin okunan (Kuran) tanık olunur.


Güneşin kaymasından yani en tepede olduğu noktadan aşağı doğru sarkmaya başlamasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Ki biz de öğle namazını (ezan)tam bu saatte kılmaya başlıyoruz.


Buraya kadar 4 vakit namazı tescil ettik. Sabah, akşam, yatsı ve öğle namazı.


2:238- Namazlara, özellikle orta namaza dikkat edin. Kendinizi tümüyle ALLAH'a vererek namaza durun.


Namazları ve orta namazı koruyun diyor. Tüm namazların ortasındaki namaz orta namazıdır. Yani ikindi vaktine denk gelen namaz oluyor.


73:20- Rabbin, senin ve yoldaşlarından bir grubun, gecenin üçte ikisinden az, yarısında ve üçte birinde kalktığını bilir. Gecenin ve gündüzün miktarını ALLAH belirler. O, sizin bunu yapamayacağınızı bildiği için sizi affetmiştir. Öyleyse Kuran'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun. Aranızda hastalar, yeryüzünde ALLAH'ın lütfundan rızık arayanlar ve ALLAH yolunda savaşanlar olduğunu bilmektedir. Ondan kolayınıza geldiği kadar okuyun. Namazı gözetin, zekatı verin ve güzel davranmak yoluyla ALLAH'a bir borç sunun. Kendiniz için yaptığınız her iyiliği, ALLAH katında daha iyi ve daha büyük bir ödül olarak bulacaksınız. ALLAH'tan bağışlanma dileyin; ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.


Gece ibadetinden bahsedildiğini de bu ayette görüyoruz ki tam vaktini de belirtir bu zamanın gecenin üçte ikisinden az ve üçte biri gibi bir zaman olduğunu söyler. Ancak nefsimize zor geleceğinin bilindiği ifade edilen bu ibadetin uygulanmasıyla ilgili Allah bizi bağışlar ve kolaylık sağlar.


***


45:6- Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz ALLAH'ın ayetleridir. ALLAH'tan ve ayetlerinden sonra hangi hadisi onaylıyorlar?


45:7- Vay haline her uydurukçu günahkarın!


45:8- Kendisine okunan ALLAH'ın ayetlerini işittikten sonra, sanki onları hiç işitmemiş gibi büyüklük taslayarak direniyor. Onu acı bir cezayla müjdele.


45:9- Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.


45:10- Onları cehennem beklemektedir. Ne işledikleri şeyler, ne de ALLAH'tan başka edindikleri dostlar onları kurtarabilir. Onlar, acı bir azabı haketmişlerdir.


39:23- ALLAH en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indirdi. Ondan dolayı Rab'lerini sayanların tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri ALLAH'ın mesajına karşı yumuşar. Bu, ALLAH'ın yol göstermesidir; dilediğini/dileyeni ona ulaştırır. ALLAH'ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz.


31:6- İnsanlardan bazısı var ki halkı bilgisizce ALLAH'ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz hadislere sarılırlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.


Dünyanın öteki ucundan bizlerle iletişime geçmeye çalışan, kendi nefisleriyle verdikleri mücadelenin dışında bir de toplum baskısıyla mücadele vererek kritik düşünmemize fayda sağlayan eserlerinden dolayı Edip Yüksel ve Reşad Halife gibi cesur insanlara teşekkür ederek yazımı bitirmek istiyorum.


Başka bir konu ile tekrar görüşmek üzere. Hoş çakalın.

Yorumlar

  1. Merhaba namaz hakkinda güzel bi yazım olmus tesekkurler reşat halife hakkinda düsünceniz nedir elcıligi hakkinda

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda çok uzun bir araştırma süreci geçirdikten, Reşad Halife'nin kitabını ve türkçe yayınlarının neredeyse tümünü izledikten sonra ve 19 üzerinde getirdiği tezleri inceledikten sonra böyle büük bir mesajın sağlam bir dayanağa sahip olacak bir destekçisi olmalı diye düşündüm. Allah yalnız Kuran mesajını yüksekte tutan ve ona kimseyi ortak tutmayan kulu vasıtasıyla biz insanlara merhametini göstermiş olabilir. Elçi olması peygamber olması demek değildir. Son peygamber Muhammed peygamberdir. Kuran'da anlatıldığına göre insanlar bu tarz durumlarda eskiden de aynı şüphelere düşmüşlerdir. Örneğin, Mümin 34 te "Daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti; fakat size getirdiği mesajı sürekli olarak kuşku ile karşılamıştınız. Nihayet o ölünce, "ALLAH ondan sonra elçi göndermeyecektir (O son elçidir)," demiştiniz. ALLAH, kuşkuda sınırı aşanı böylece saptırır." der. Bu ayette kullanılan tanımlama açıkça arapça rasulen kelimesi kullanılarak verilmiş olduğu halde yani elçi olarak geçtiği halde ayeti farklı çevirenler bu tartışmaların müsebbibidir. Reşat görevini yapmaya çalışan halis bi insandır bence Allah rahmet eylesin. Aramızda Kuran yaşamaktadır onun mesajı bizler için bakidir ve dikkate değerdir. Allah tüm elçilerden ve paygamberlerden razı olsun hepsi görevlerini yapıp vefat ettiler. Düşüncem budur. Teşekkürler.

      Sil

Yorum Gönder