İslamiyet inancında ÖLDÜRMEK eyleminin meşruiyeti hakkında bir görüş


Zannedilen doğrulara, kayıtsız kalınamayacak kanıtlarla İslamiyet inancında ÖLDÜRMEK eyleminin meşruiyeti hakkında bir görüş.

Kuran’ı anlamayarak, Kuran’ın kendi içinde çeliştiğini söyleyeneler ancak iftiraları arasında gelip gitmekte ve kendilerine olduğu gibi çevrelerine de zarar vermektedirler. Kuran içindeki ayetleri bağlamlarından koparıp önündeki veya sonundaki ya da Kuran içinde o konuyu takip eden diğer ayetleri incelemeden DEAŞ gibi çoğu terör örgütünün benimsediği bir kafayla tartışmalara çözüm bulmaya çalışmak dünyayı daha kötü bir yer haline getirmekten başka bir şeyi elimize geçirmeyecektir.  

Çeşitli forum sitelerindeki tartışmalarda, mezhep imamlarının söylemlerinde ya da kimi zaman dünya liderlerinin eylemlerinde bile bu anlayışa sahip insanların toplumu yıkıma götüren yönlendirmelerinin sonuçlarını ilerleyen zamanda da görmeye devam edeceğimizi sanıyorum.

Kafalarımızı değiştirmeden, haşa  sadece Kuran’ı değiştirmeye çalışarak yalan çukurunda debelenip duruyoruz. Eksik İslami bilgimiz kulaktan boşalan bir dolgunlukla ilerliyor. Eksikliğin farkında olmak bile bir lütufken, bildiği kadarıyla yetinen boş başaklar için hayat çekilmez, dünya adaletsiz ve müslümanlar çok cani…


Elimize Kuran’ı alıp öldürmek fiili hakkında geçen ayetleri inceleyerek düşünmeye başlayalım. Öldürmek, ölüm gibi içeriğe sahip ayetler gruplandırıldığında 3 başlık altında incelenebilir hale geliyor. Bunların hepsini aşağıda sıralamaya çalıştım.

1- Öldürme eyleminin yasaklandığı ayetler

2:85- Tüm bunlardan sonra, sizler hâlâ birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir grubu yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmanız zaten size haramken, bu yetmiyormuş gibi size esir düştüklerinde bir de onlardan fidye istiyorsunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmını onaylayıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Böyle davrananların cezası dünya hayatında rezil olmak ve Diriliş Gününde de azabın en çetinine uğratılmaktan başka ne olabilir? ALLAH yaptıklarınızdan gafil değil.

4:29- Gerçeği onaylayanlar! Birbirinizin malını karşılıklı rıza ile yapılan ticaret dışında haksızlık ve hile ile yemeyin;. Birbirinizi öldürmeyin. ALLAH size Rahimdir.

5:95- Gerçeği onaylayanlar, yasaklıyken/sınırlanmışken av hayvanı öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası, aranızdan iki adaletli kişinin kararlaştıracağı ona denk bir evcil hayvanı kurban olarak Kâbe'ye göndermesidir. Yahut ceza olarak, yoksulları doyurması ya da buna denk oruç tutması gerekir. Böylece yaptığının vebalini tatmış olsun. Geçmiştekileri ALLAH affetti. Kim bunu tekrarlarsa ALLAH ondan öç alır. ALLAH Üstündür, Öç alandır.

6:151- De ki: "Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyi davranın. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da biz besliyoruz. Büyük günahların açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve ALLAH'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın. Bunlar, düşünesiniz diye O'nun size verdiği öğütlerdir.

17:31- Doğan çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek, büyük bir suçtur.

17:33- ALLAH'ın yasakladığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlığa uğrayarak öldürülürse onun mirasçılarına yetki vermişizdir. İntikam duygusuyla öldürmede sınırı aşmasın; zira kendisine yardım edilmiştir.

60:12- Ey peygamber, gerçeği onaylayan kadınlar sana geldiklerinde, ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, bir iftira uydurup getirmemek ve doğru işlerde sana karşı gelmemek üzere yemin edip söz verirlerse onların sözünü kabul et ve onlar için ALLAH'tan bağışlanma dile. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

2:191- Onlarla karşılaştığınız yerde onlarla savaşın ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın; zulüm ve işkence öldürmekten beterdir. Sınırlanmış Mescid'in yanında sizinle savaşmadıkça onlarla savaşmayın. Size saldırırlarsa siz de onlara saldırın. İnkarcıların cezası böyledir.



2- Öldürmeye Müsaade Edilen Haller
(Öldürmeye izin verilen haller, emredilen değil buna dikkat edelim.)


4:89,90,91- Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla bir olasınız. ALLAH yolunda harekete geçinceye kadar onlardan kimseyi dost edinmeyin. Size karşı dönerlerse onları yakalayın, onları bulduğunuz yerde öldürün. Onları ne dost ne de yardımcı edinmeyin;Ancak aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa katılan, yahut sizinle veya kendi halkıyla savaşmaktan dolayı göğüslerinde sıkıntı duyarak size gelenler hariç… ALLAH dileseydi onları başınıza musallat eder ve onlar da sizinle savaşırdı. Sizi yalnız bırakır, sizinle savaşmaz ve size barış önerirlerse ALLAH sizin onlara saldırmanıza izin vermez. Hem sizinle hem kendi toplumlarıyla güven içinde durmak isteyen bir başka grup bulacaksınız. Ne zaman kargaşalığa çağrılsalar içine dalarlar. Sizi yalnız bırakmaz, barış yapmak istemez ve ellerini sizden çekmezlerse karşılaştığınız yerde onları öldürebilirsiniz. Böylelerine karşı size apaçık yetki verdik.

5:33- ALLAH ve elçisi ile savaşan ve yeryüzünde bozgunculuk için uğraşanların cezası: Öldürülmeleri veya asılmaları veya el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya yerlerinden sürülmeleridir. Bu, dünyada görecekleri bir aşağılanma. Ahirette ise büyük bir ceza var.

8:17- Onları siz öldürmediniz, fakat ALLAH öldürdü. Attığın zaman da sen atmıyordun; ALLAH atıyordu. Fakat böylece gerçeği onaylayanları güzel bir sınavla sınadı. ALLAH İşitendir, Bilendir.

9:5- Sınırlanmış aylar çıkınca, (hâlâ barışa yanaşmıyorlarsa) o putperestlerle karşılaştığınız yerde savaşın. Onları yakalayın, onları kuşatın ve her hareketlerini izleyin. Tövbe edip namaz kılar ve zekât verirlerse yollarını serbest bırakın. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

9:111- ALLAH gerçeği onaylayanların canlarını ve mallarını bahçe karşılığında satın almıştır. ALLAH yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, O'nun Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da verdiği bir sözdür. Verdiği sözü, ALLAH'tan daha iyi kim yerine getirebilir? Öyleyse bu alışverişinizden dolayı sevinin. En büyük başarı budur.

18:74- Böylece yürüdüler. Nihayet bir delikanlıya rastladıklarında onu hemen öldürdü. "Kimseye kıymamış suçsuz bir kimseyi niçin öldürdün? Sen, çok kötü bir iş yaptın" dedi.

25:68- Onlar, ALLAH ile birlikte başka tanrılar çağırmazlar; ALLAH'ın yasakladığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Bunları işleyen, günahların faturasını öder.

33:61- Lanetlenirler; nerede rastlansalar, (saldırıdan vazgeçmezlerse) yakalanıp öldürülebilirler.


3- Cinayet olarak belirlenen öldürme şekilleri

2:61- Fakat siz, "Musa! Artık tek bir çeşit yiyeceğe dayanamayacağız. Rabbini bizim için çağır da bize fasulye, kabak, sarımsak, mercimek, soğan gibi toprağın bitirdiğinden yetiştirsin" demiştiniz de, "İyi olanı daha düşük olanla mı (özgürlüğü kölelikle mi) değiştirmek istiyorsunuz? İsterseniz Mısır'a geri dönün, orada aradığınızı bulabilirsiniz!" demişti. Böylece alçaklık ve yoksulluğa mahkûm edildiler ve ALLAH'ın gazabına uğradılar. Çünkü onlar ALLAH'ın ayetlerine karşı sürekli nankörce davranıyorlar, peygamberleri haksız yere öldürüyorlardı. Çünkü onlar, karşı gelip taşkınlıkta bulunuyorlardı.

2:72- Hani bir kişiyi öldürmüş ve suçu birbirinize atmıştınız. Oysa ALLAH gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

2:87- Musa'ya kitabı verdik ve ondan sonra ard arda elçiler gönderdik. Meryemoğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Kutsal Ruh ile destekledik. Hoşunuza gitmeyen bir şeyle ne zaman size bir elçi geldiyse büyüklük taslamadınız mı? Nitekim, bir kısmınız yalanladınız ve bir kısmınız da öldürüyordunuz.

2:154- ALLAH yolunda öldürülenlere, "Onlar ölülerdir" demeyin. Aksine onlar diridir fakat siz farkında değilsiniz.

3:181- "ALLAH fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü ALLAH işitmekte. Söylediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini kaydedeceğiz ve "Yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

4:92,93- Gerçeği onaylamış bir kişi, kaza hali hariç gerçeği onaylamış birisini öldüremez. Kim bir gerçeği onaylayanı kazara öldürmüşse gerçeği onaylamış bir köleyi salmalı ve ölenin ailesine diyet ödemeli. Ancak diyetten vazgeçip sadaka olarak kabul ederlerse başka. Öldürülen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup bir gerçeği onaylayan ise, o zaman gerçeği onaylayan bir köleyi salmalısınız. Ancak, maktul aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise ailesine diyet vermeli ve gerçeği onaylamış bir köleyi salmalısınız. Kim (gerekli parayı veya salacağı bir köle) bulamıyorsa, ALLAH tarafından tövbesinin kabul edilmesi için iki ay aralıksız oruç tutmalıdır. ALLAH Bilendir, Bilgedir. Kim gerçeği onaylamış birisini kasten öldürürse yeri, sürekli kalacağı cehennemdir. ALLAH kendisine gazap ve lanet etmiştir. Ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.

4:155- Sözlerini bozmalarından, ALLAH'ın ayet ve delillerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve "Sabit fikirliyiz" demelerinden ötürü, evet inkârlarından ötürü ALLAH onların anlayışlarını mühürledi. Bunun için pek azı gerçeği onaylar.

4:157- Ve ALLAH'ın elçisi "Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demelerinden ötürü… Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar; fakat öyle yaptıklarını sandılar. Tüm mezhepler bu konuda kuşku içindedir. Onların bu konuda bir bilgisi yok; sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler.

5:27- Onlara Adem'in iki oğlunun olayını doğru anlat. Birer kurban adamışlardı da, birisinden kabul edilmiş, diğerinden edilmemişti. "Seni öldüreceğim!" dedi. "ALLAH ancak erdemli olanlardan kabul eder" dedi.

5:32- Bunun için İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur. Elçilerimiz onlara apaçık delillerle geldiler. Buna rağmen onların çoğu hemen sonra yeryüzünde azgınlık yapmaya başladılar.

5:70- İsrailoğullarından söz almış, onlara elçiler göndermiştik. Her ne zaman hoşlarına gitmeyen bir şeyle onlara bir elçi gittiyse bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürdüler.

6:137- Böylece onların (Tanrı adına din ve mezhep üreten) ortakları, çocuklarını öldürmeyi bile müşriklerin çoğuna iyi bir şeymiş gibi gösterdiler. Böylece onları mahvettiler ve dinlerini karıştırıp bozdular. ALLAH dileseydi bunu yapamazlardı. Onlardan ve uydurdukları şeylerden uzak dur.

6:140- Cehaletleri yüzünden ALLAH'a iftiralar ederek çocuklarını budalaca öldürenler ve ALLAH'ın kendilerine verdiği rızıkları haram edenler kaybetmişlerdir, şaşırmışlardır. Doğruyu göremezler.

7:127- Firavunun halkının elit takımı, "Musa'yı ve halkını, seni ve tanrılarını bıraksınlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakıyorsun" dediler. "Kadınlarını utandırıp oğullarını öldüreceğiz. Biz onlardan çok daha güçlüyüz" dedi.

7:141- "Hani size en kötü azabı uygulayan Firavunun taraftarlarından sizi kurtarmıştık. Kadınlarınızı utandırıp çocuklarınızı öldürüyorlardı. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir sınav vardı."

8:30- İnkârcılar seni etkisiz hale getirmek veya seni öldürmek ya da seni sürmek için planlar yapıyorlardı. Onlar plan kuruyorlarsa ALLAH da plan kuruyor. ALLAH plan kuranların en ustasıdır.

17:31- Doğan çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek, büyük bir suçtur.

17:33- ALLAH'ın yasakladığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlığa uğrayarak öldürülürse onun mirasçılarına yetki vermişizdir. İntikam duygusuyla öldürmede sınırı aşmasın; zira kendisine yardım edilmiştir.

...81:9- Hangi suçtan ötürü öldürüldü diye...

40:25,26- Onlara bizden bir gerçeği götürünce, "Onunla birlikte gerçeği onaylayanların oğullarını öldürün, kadınlarını ise utandırın" dediler. İnkarcıların planı hep sapıkçadır. Firavun dedi, "Beni bırakın Musa'yı öldüreyim de o da Rabbine yalvarsın. Sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde kötülük çıkaracağından endişeleniyorum."

40:28- Gerçeği onayladığı halde Firavunun tarafından onaylamasını gizleyen bir adam dedi ki, "Siz ‘benim Rabbim ALLAH'tır' diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Halbuki size Rabbinizden apaçık deliller getirmiş bulunuyor. Yalancı ise, bu onun problemidir; yok doğru sözlü ise onun size anlattıkları gerçekleşir. Kuşkusuz ALLAH sınırı aşan yalancıları sevmez."

Ön yargılarınızdan arınmaya çalışarak, sadece gerçeğe ulaşmak için ayetleri bağlamında incelemeye başlayarak görüşünüzdeki derinliği daha da artırabilirsiniz. Şimdi sizlerle birkaç yıl önce okuduğum ve sizlere de faydası olabileceğini düşündüğüm bir yazıdan bölümler aktaracağım. Aktarım sırasında başka dilden tercüme edilmesinin verdiği devrik görünen cümleleri toparlamaya ve daha anlaşılır olması açısından cümle geçişlerindeki bağlantıları yeniden kurmaya çalıştım. Makalenin tamamına Ozan Yayıncılığı çıkardığı Müslüman Reformcular kitabından ulaşabilirsiniz. Söz konusu makale Dr. Richard S. Voss’ a ait. Voss, Troy Üniversitesi’nde iş yönetimi dersleri veren, İslamiyet’i 1983 yıllarında Dr. Rashad Khalifa’nın “Kuran, Hadis ve İslam” kitabını okuduktan sonra benimseyen birisidir.

“Dördüncü Cihad”

“Bugünün müslümanları iki yada üç seviyede Cihad olduğuna inanırlar. Çoğu müslüman daha büyük ya da daha küçük derecede olan bir durumda olmayı yeğler. Diğerleri müslüman olmayan bir ülkede yaşayan müslümanların karşılaştıkları zorluklarla ilgili olan üçüncü tüp cihadı tanırlar. Bu üç tür cihadın içinde geleneklere göre değişen ve yeri geldiğinde bahsedeceğimiz alt gruplar da vardır.

En büyük ve en yüksek seviyedeki cihad kişinin kedini geliştirme mücadelesini, aşkın inancın daha saf niteliklerini araştırma ve Tanrı’nın bize gösterdiği kimliğimizin gelişimi amacını içerir. Bu en büyük seviyedeki cihad “ el-cihadul akbaru”, ruhun çabası anlamına gelen geleneksel anlayışına ise “cihadul-nafsi” karşılık gelmektedir. Bu birinci seviyeyi “el cihad el ekber” olarak adlandırabiliriz. En alt seviyedeki ya da en sıradan cihad , kendini veya zulme uğrayan halkları avunmak için silaha sarılmayı kapsar. Bu ikincil derecede önemli cihad “el-cihadul-asgharu”, imana karşı gelenlerle ve gerçeği gizleyenlerle mücadele etmek ise “cihadul-kuffari val-munafiqina” anlamındadır. Orta seviyedeki cihad ise Müslüman olmayan bir toplumda yaşamanın anlamsız baskısı altında inancı koruma mücadelesidir. Bu orta seviye cihadı basitçe “el-cihadul-avsatu” ya da el-cihadel-avsat olarak adlandırabiliriz. Geleneksel sınıflandırma müslüman olmayan bir ülkede yaşamanın zorluklarını belirtmemiş olsa da bu cihad şeytan ile mücadeleye karşılık gelir.(“cihadul-şeytani”) Adaletsizliği, değişimi ve şeytani işleri destekleyenlere karşı yürütülen dördüncü bir tür cihad daha vardır. Uygulamada kaynaktan kaynağa değişen bir terminoloji vardır, ancak burada Kuran’ın çeşitli gelenekçi merkezlerden türeyen hiçbir bozulmaya müsaade etmediğini belirtmek yeterli olacaktır.

Yazının devamında Kuran’da cihada yapılan atıflara baktığımızda Darül-Harb kelimesinin savaşmakla ilgili esas formunu ve türevlerini; “q-t-l<h-r-b” dövüşmek ve öldürmek anlamındaki köklerini ve Kuran’ın “cihad”tan türeyen bu kelimeleri  nasıl kullandığını göreceğiz; “c-h-d” biçimindeki kökleri akla getirenler: “el harb, el katl, Allah yolunda, cihad,

El-Harb

Savaş kelimesi Kuran’da sadece dört ayette geçer, “harbun” kelimesi buna ilaveten iki tane de fiil formu vardır. Yani Kuran’ın tamamı göze alındığında yalnızca altı kez savaşa atıf yapılır. (Tüm Kuran ayetlerinin yüzde birinin onda birinden daha az.) Bunlardan sadece birinde çabalamak eylemine atıfta bulunulur: 5:33 ayeti “ yuharibuna savaş açtılar” şeklinde kullanılır ve “Allah ve elçisine savaş açanlar ve bütün güçleriyle yer yüzünde fesat yaymak için çabalayanlar öldürülmeyi hak ederler diye açıklama getirir.

El-Katl

Yüz yirmi iki ayet üç harfli “k-t-l” kökünün bir formunu içinde barındırır. Bunlardan hiçbirisinde “c-h-d” köküne rastlanmaz. Sekiz tane ayet emir kipinde “uqtulü”, öldürün kelimesini kullanır. Bunların sadece yarısı Müslümanların savaş zamanındaki düşmanlarının öldürülmesini söyler. Müslümanların savaş anındaki düşmanlarından bahseden bu dört ayet dokuzuncu surede belirtilen ateşkesi bozan iki yüzlüleri (9:5), size karşı savaşanları (2:191) ve savaş esnasında düşman saflarına katılıp ihanet edenleri kapsar. (4:89 ve 4:91) Diğer dört ayet ise egonun öldürülmesini işaret eder. (2:54) ve Yusuf’u (12:9), inananları (40:25) ve İbrahim’i (29:24) öldürmek isteyenlerden alıntı yapar. Son olarak 4:66 ayeti “uqtulü” yu kullanır; ancak bu emir değil koşuldur. On dört ayet “qatilü” yani savaşın emrini içerir. Bunlardan ikisi inananlara karşı savaşmak isteyenlerden alıntı yapar. (3:167 ikiyüzlülerin emirlerinden ve 5:24 Musa ve efendisini işret edenlerin sözlerini alıntılar.) Bu ayetlerin beş tanesi dokuzuncu surede belirtilen ateşkesi bozanlara hitap eder. (9:12,14,29,36,123) Kalan ayetlerden 2:190 “size karşı savaşanları” hedef alır ancak “sınırı aşmayın” diye de ekler. 2:244 ve 4:84 ayetleri Allah yolunda savaşmaya atıf yapar. 49:9 ayeti daha önce yapılmış bir barış antlaşmasını bozarak inananlardan bir grupla savaşan başka bir inanan grupla savaşmakla ilgilidir. 2:193 ve 8:39 karışıklık sona erinceye ve zulüm ortadan kalkıncaya kadar savaşmaktan bahseder. 4:76 şeytanın dostlarına karşı savaşmakla ilgilidir. Son olarak 2:191 de “qatalukum”’un formunu ihtiva eder ancak bu emir değil şart kipindedir.

“C-h-d” kökünün savaşmakla bağlantılı “cihad” hakkında hiçbir kanıt ileri sürmemesi gibi “q-t-l” kökü de aynı ayetlerde hiç bulunmuyor; ancak “fi sabiliiahi” ibaresini içeren bazı ayetlerde “q-t-l” köküne de rastlanıyorken aynı ibareyi içeren başka ayetlerde de “c-h-d” köküne rastlandığı gözlenmektedir. Muhtemelen cihad ile silahlı mücadele arasındaki zorunlu bağlantı, “fi sabilillahi” ibaresinin incelenmesiyle açığa çıkacaktır.

Allah’ın Yolunda

Seken bir ayet Allah’ın yolundan “sabilun” bahseder. Bunların yirmi birinde “q-t-l” kökünün bazı formları vardır. Bu ayetlerin ikisinde inananlara “wa-qatilufi sabilillahi” Allah yolunda savaşın denir. Birincisindeki emri (2:190), ifrata kaçmamalarını hatırlatan “wa la tatadü”, aşırıya kaçmayın uyarısı izler. Bu saldırıya uğradıklarında Müslümanların karşılık vermeleri gerektiğini netleştirir. İkincideki (2:244) emri ise “bilinki Allah işitendir, bilendir.” cümlesi izler. Yan yana konulduğunda, “Allah yolunda savaşın” ifadesiyle başlayan bu iki ayetin özgür bir biçimde birbileriyle paralel olduğu anlaşılır. O halde bu ayetlerde açılış cümlelerinden sonra gelenler, yani bir yandan adil savunma yapma şartları ve diğer yandan takva sahibi olmanın gerekliliği birbiriyle eş değerdedir...

Bu kısımda Takva hakında bahsettiği yazıdan bir parça eklemenin faydası olacağını düşünüyorum.

Takva: Kuran’ın 47:17 ayeti Allah’ın rehberliği sonucu inananlara takvayı verdiğini; inananların takvaya onun peşinden koşarak ulaşamayacaklarını; erdemli davranışlarının sonunda Allah’ın bir lütfu olarak onları takvaya ulaştıracağını söyler. Takva, sonunda onunla ödüllendirilme umuduyla eylemde bulunan inananınuzaktaki hedefidir. Onunla ödüllendirilen inananın her hareketinden takva fışkırır. 22:37 ve 22:32 ayetlerinde de belirtildiği gibi takva inananın bilinçli olarak değil, farkında olmadan gösterdiği hassaslıklarında yer almaktadır. Buradan itibaren takva 91:8 ayetinde geçen “taqvaha” kelimesinin içindeki -ha iyelik zamirinin bir önceki ayette geçen ruha atıf yapması gibi inananın kimliği olur. Sonunda 22:37 ayetinde de belirtildiği gibi takva ile Allah arasındaki bağ açık hale gelir. Esasen takva ile ödüllendirme götüren insan seçimleri zorunlu olarak bilinçli alandadır, ancak takva ile ödüllendirilir ödüllendirilmez bilinçsiz alana geçer. Öyleyse takva vicdan sahibi bir inananın yüce bir amacıdır. Takvayla onu amaç edinerek verilen çabayla değil, Allah yolunda verilen samimi çabayla ulaşılır. Kuran, takvanın belirli şartlar altındaki özelliklerini belirtmiştir. İster Dar-ül harb ister dar-ül islam şartlarında olsun inanan kişi takvaya yönelik çabalarında aynı seviyede zorluklarla yüz yüze gelecektir.

(Devam)...İkinci durumun yorumuna etki eden birbirine benzer yapıların çıkarımı olan bu eşitlik, daha sonraki iki ayette pekiştirilir, (2:192) “eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici, çok merhametlidir.”

Hiçbir ayet Allah yolunda kişinin düşmanını öldürmesinden bahsetmez, sadece savaşmaktan söz eder. Böyle bir emir verilmiyor ve hiçbir zaman da verilmedi. Müslümanlara sadece ve sadece kendilerine karşı savaşanlarla savaşmaları söyleniyor. Bunu yaparken de kendilerine hakim olmaları ve düşman insafa gelir gelmez savaşa son vermeleri emrediliyor. Bununla birlikte Müslümanların Allah yolunda öldürülme olasılığı olduğunu belirten birkaç ayet vardır. Toplamda yedi ayette bu yedi ifadeye rastlanır. (2:154, 3:157, 3:169, 3:195, 4:74, 22:58, 47:4) Bunun aksine inananların kendilerini Allah yolunda birini öldürmek zorunda bulacaklarına atıf yapan bir ayet de aynı derecede dikkate değerdir; ancak bu göndermenin kendisi Allah yolunda ibaresini içermez”... Onun yolunda savaşırlar öldürürler, öldürülürler…”(9:111). Öldürmek ve öldürülmek yalnızca zorlu düşmanın karşısına yiğitçe çıkan inananların içinde bulunduğu tehlikeli durumdaki olasılıklar olarak veriliyorken, sadece savaş “yuqatilüna” Allah yolunda vuku bulan olarak tanımlanır.

Cihad

Kuran’ın cihada yaptığın atıflar ve ilgili terimler on yedi şekilde karşımıza çıkar. İncelememizi en uygun dilbilgisel forma indirgeyince ikinci çoğul şahsa hitaben “jahidü” çabalayınız- Kuran’da toplam olarak dört tane örnekle karşılaşırız. (5:35, 9:41, 9:86 ve 22:78) Bunlardan bir tanesi “fi-sabilillahi” Allah yolunda(9:41), ibaresini içerir. 5:35 ayetiyse bunun daha kısa bir şeklini kullanır “fisabilihi” Onun yolunda ve 22:78 ayetinde özgün bir form “fi-llahi” Allah’ta kullanılır. Bu ayetlere ek olarak 25:52 ayeti de önemlidir çünkü kafirlere karşı mücadele etmekten bahseden terimleri “bütün gücünüzle mücadele edin” biçiminde kullanılır “jihadan”; ancak bu mücadelenin asıl yapılması gerektiğini de titizlikle açıklar. Kuran’a atıf yaparak bunu “onun ile” -bihi- yapın der. Zamanın kafirleri müslümanlara karşı çok zorlu bir seferberlik yürütüyor olmasına rağmen, Kuran’da cihada atıf yapılan hiçbir örnekte müslümanlara inanmayanları öldürün denmemektedir. Cihad, müslümanların baskı ve sürekli bir baskı tehdidi altında oldukları şehirlerden, yurtlarından özgürlüğe göç ederken karşılaştıkları zorluklarla mücadeleyle ilgilidir.

Bu delilin ışığında cihadın hiçbir zaman savaşmak ve öldürmek anlamına gelmediğini söyleyebiliriz. Kuran aslında inananlara, müslüman topluma aktif bir şekilde düşmanlık edenlere karşı cihad etmelerini (mücadele etmelerini) buyurmaktadır. İster birincil, ister ikincil anlamıyla olsun; eğer Kuran cihadı savaşmak veya öldürmekle eş tutsaydı, bu eşitlemenin bu gibi çıkarımları kendilerine vazife edinmiş olan bazı din adamlarının zihninde olmasından ziyade mutlaka Kuran’ın kendi içinde olması gerekirdi.

Sonuç

“Allah yolunda savaşmak” terimi bazı okuyuculara cihadın savaşla ilgili olduğunu düşündürebilir çünkü cihadın özelliklerinden bir tanesi onun Allah yolunda olması zorunluluğudur. Bu mantıkla, Kuran’ın Allah yolunda terimiyle ilgili kullandığı her eylem cihadın bir çeşididir.

(4:89, “Allah yolunda harekete geçinceye kadar.”) Bu ayet, başlangıçta inananlarla birlikte görünüp sonradan onların putperestlere yenileceğini düşünerek inananların karşısına geçen iki yüzlüler “el-münafikuna” hakkındadır. “Allah yolunda harekete geçin” ibaresi zulümden kurtulma mücadelelerinde inananlara katılmaya atıf yapar ve bu Kuran’ da yaygın görülen bir atıftır. Bu eylem cihada eşit tutulamaz çünkü ikiyüzlüler harekete geçmekte gönülsüzdüler; bu da Allah’a karşı sorumlulukların arasında değildir. Cihadın gönülsüz bir şekilde yapılamayacağı onun özündeki anlamlarından birisidir. Öyleyse “ fi-sabili-llahi” “Allah’ın yolunda” ibaresi szöü geçen eylemin alt türünü de kapsar ve bunun zıddı da aynı eylemin Allah’ın istencine uygun olmayan bir eylem olmasıdır. Yalnızca “Allah yolunda” cihad etmek teolojik ilkelerle uyumlu ama ikiyüzlülük Allah’ın istenciyle ters iken, Allah yolunda girişilen her eylem bir tür cihaddır anlamına gelmez.

Kuran’da cihadın kişinin malı ve canıyla giriştiği yoğun ve erdemli bir eylem olarak tanımlandığı çok açıktır. Erdemli bir eylem kategorisi olarak, tanım olarak yalnızca “Allah yolunda” gerçekleşir. Cihad asla savaş veya Allah yolunda öldürmekle ilgili değildir. Buna ilaveten ne savaş ne de öldürme Kuran’ın hiçbir yerinde Allah yolunda olan eylemler olarak tanımlanamaz. Sadece “çarpışma” öyledir ve çarpışmada bazen inananların düşmanlarını öldürmek ve bazen de onlar tarafından öldürülmek zorunda kalacağı kabul edilir. Çarpışmanın sık olarak “Allah yolunda” ibaresiyle ilişkilendirilmesi onun bu şekilde kabul edilmesi zorunluluğuyla uyumludur. Bir ikiyüzlü kişi, gerçek bir inanan olmadığı sürece asla cihad ile meşgul olamaz. Oysa savaş hem inananlar ve hem de onların düşmanları tarafından yapılabilir.

Kişinin kendisin geliştirme mücadelesini, aşkın inancın daha saf niteliklerini araştırma ve Tanrı’nın bize gösterdiği kimliğimizin gelişimi amacını içeren “El-cihad el-ekber” in geçerli bir kavram olduğu ileri sürülebilir ve bu durumda bu cihadın Kuran’da belirtilen cihad ile ilgili tek cihad olduğu iddia edilebili, yani kişinin malı ve canını bir şekilde yoğun ve erdemli bir çabayla bu yolda harcaması…

Kuran’a göre cihad kişinin müslüman olmayan bir ülkede büyüyüp gelişme mücadelesidir. Kuran’ın tanımladığı çevre de müslüman olmayan bir toplumdur. O halde Kuran da tanımlanan cihad müslüman olmayan bir toplumda verilen gelişme mücadelesine karşılık gelir. Bu üçüncü tür cihadı haklı göstermek için kişinin yoldan çıkmasına sebep olabilecek şartlarla dolu çevreye karşı verdiği erdemli mücadele değil, Kuran’ın dolaysız bir  biçimde tanımladığı kişinin malı ve canıyla verdiği erdemli mücadeleyi ileri sürmek gerekli olacaktır, ancak birinci tür çabanın cihad olarak adlandırılabilmesi için bu çabaya karşı makul bir baskı ortamının olması şarttır...”

Bu konuya bir an önce blogda yer vermem için benimle önerilerini paylaşan arkadaşıma ve yazının oluşmasında katkısı bulunan tüm değerli insanlara teşekkür ederim.

Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle hoşça kalın.






Yorumlar