KADER "İlmin kaynağı olan Allah'ın izin verdiği ölçüde bildiklerimiz."



Selamlar, sevgiler.


Önceki yazımdan bu yana uzun bir zaman geçtiğini biliyorum ancak inanın kendimi yeni toparlayabildim. Hiçbir özel işimin beni burada yapmayı planladığım paylaşımlardan uzak tutmasını istemediğim bir hayat yaşamaya gayret etsem de insanlık halleri ile yoğrulmaktan kurtulamıyoruz ne yazık ki.


Sizlere yeni evimden yazacaklarımla da “Sen ne anlarsın, ona senin bilgin yetmez. İlahiyatçıların işi bu konular.” diyenlere inat daha cesur konular ve kanıtlarla sesimi duyurmaya devam edebilmeyi Rabbimden diliyorum. Umuyorum ki son nefesimi verene kadar tüm samimiyetimle bildiklerimi aktarmaya çalıştığım bu platformda, ulaşabildiğim kadar çok insana ulaşarak onların da herhangi bir ilahiyat okuluna gitmeden veya cemaate katılmadan da Allah’ın tüm evrene bir mesaj olarak gönderdiği bu Kuran’a kafa yormalarını sağlayabilirim.




Not: Konuları anlatış şeklime hakim olanlar için değil yeni başlayanlar için tekrar belirtmekte yarar görüyorum. Başlıklar dışında herhangi bir kelime veya konuya dikkatinizi çekmek ve sizin de ayrıca düşünmenizi tavsiye etmek istediğim durumlarda o kelimeleri kalın punto ile yazıyorum.


ÖZGÜR İRADE


Öncelikle objektif manada özgür irade neyi ifade ediyor buna bakalım. Özgür irade, kişinin eylemlerini, arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol altında tutabilme ve belirleme gücüdür. Kişinin belli eylem ya da eylemleri gerçekleştirmede ser­gilediği kararlılık; belli bir durum karşısın­da, gerçekleştirilecek olan eylemi, herhangi bir dış zorlama ya da zorunluluk olmaksı­zın, kararlaştırma ve uygulama gücü; eyle­me neden olan eylemi başlatabilen yetidir. (wikipedia)


Özgür irade başlığının konu çerisindeki asıl manasına yer vermeden önce Kuantum felsefesi  ve tasavvufçu düşünce etkisinde özgür iradenin nasıl anlaşıldığını da paylaşmanın doğru olacağını düşünüyorum.


“Kuantum fiziği üzerinden özgür iradeyi sorgulayanların bu konudaki yaklaşımları şu şekildedir: Kuantum Kuramı gözleyen ile gözlenenin bir bütün oluşturduklarını ve birbirlerini etkileyip değiştirdiklerini savunur. İnsan-doğa ilişkisi bu tür bir karşılıklı etkileşme içinde sürmektedir. İnsan doğadan etkilenip değişmekte ve aynı oranda doğayı da değiştirmektedir. Bu durumda davranışlarımızın büyük çoğunluğu kanunlar, dini, ahlaki ve toplumsal kurallar veya diğer insanlar gibi dış güçler tarafından yönetilmekteyken ne mutlak bir özgür iradeden ne de mutlak bir bağımlılıktan söz edilebileceği düşünülmektedir.. Bu mantıkta ayrımlar yerine birliktelikler önem kazanıyor.
Tasavvufi düşünceye göre ise özgür irade şu şekildedir: Tasavvufta Külli İrade olarak adlandırılan Tanrısal İrade’nin nerede bitip, bireylerin özgür iradesinin nerede başladığı konusu son derece hassas bir konu olmasına karşın hem Külli hem de Cüzi İrade vardır diye fikir belirtirler. Bu düşünce temeli nedeniyle insan seçme özgürlüğünden sorumludur ve kendi seçimleri için Tanrı’yı mesul tutamaz. Külli İrade ile belirlenen genel hatlar Cüzi İrade, yani insan tarafından hayata geçirilir ve hayatın içinde verdiği kararlar da kişinin kendi özgür iradesiyle oluşur. İnsanın kendi cüzi özgür iradesini kontrol etmesi (denetlemesi) ve bütünün hayrına kullanması insanın Tanrısal yanıdır ve onu, İnsan-ı Kamil’e yani Mükemmel ve Kozmik İnsan modeline taşıyacaktır. Bütünün hayrına uygun davranmak uzun vadeli fayda sağlamaya dönüktür, kısa vadeli kişisel çıkarlar ise geçici faydalar sağlarlar.


Tasavvufta sorumluluktan kaçan insanların boyutu beşer boyutu olarak kabul edilir. Bu boyuta “Nefs-i Emmare” (emreden benlik) denir. Bu tür insan emir komuta altında yaşar ve hem içten hem de dıştan gelen etkilere düşünmeden tepki verir. Bu boyut sorumluluk almak istemez.


İkinci boyut ise kendini sorgulayan benlik boyutudur. Bu boyuta Tasavvufta “Nefs-i Levvame” denir. Levm etmek sorgulamak demektir. Sorgulayan insan sorumluluk alır. Kendi davranışlarını sorguladığından eylemlerinin sonuçlarını da düşünür ve gerektiğinde eyleminden vazgeçer.


Üçüncü boyuta ulaşan insan “Nefs-i Mülhime” (ilham içinde olan benlik) boyutundadır. Sanat veya felsefe, hatta bilim bile ilham yani sezgi boyutu gerektirir. Bilim sadece akıl ve mantıkla yapılan bir eylem değildir. Sezgilerin de bilimde önemli yeri vardır. İnsanın bu ilham boyutunu asla küçümsememesi ve göz ardı etmemesi gerekir. Bu boyutta insan tümel enerji ile yakın bir ilişki içinde olduğundan tüm insanların hayrına olacak eylemlerde bulunur. Sorumluluğu yakın çevresini aşar ve tüm insanlığı kapsar. Bagwan Shri Nashrish’nin şöyle bir deyişi vardır:
"Sezgi bir sıçrayıştır. Adım adım gelen bir şey değildir. Sana gelen değil, olan bir şeydir. Sezgi bilinmeyenle yani bilinmesi mümkün olmayanla çalışır."


Aktarılanlara göre bu bir Kuantum sıçramasıdır, çünkü Kuantum boyutunda gerçekleşen her olay ani bir sıçrama şeklinde oluşur. Kuantum kuramı varlık (enerji) alanının süreksiz sıçramalarla belirdiğini söyler. Benlik boyutunda değişim de sıçramalarla gerçekleşir. Sıçramayı sağlayan da çoğu zaman bir şok olur.


Mucizelerin oluş şeklini de kuantum düzeyde ani bir sıçrama olarak tanımlamaktadırlar. Bu düşünceye göre mucize ile özgür irade çelişmez. Mucize daha ziyade Külli irade’nin, kendi kontrol sistemi içinde Cüzi İrade ile birlikte oluşturduğu bir sıçramadır ve tam olarak nerede başlayıp nerede bittiği hakkında bir sınır koyabilmek de mümkün değildir.” (astroset.com’dan alıntılar mevcuttur. Daha fazla bilgi için http://burasiyerimi.blogspot.com.tr/2016/07/kuantum-teorisi-tek-bilinc-kuantum_22.html linkini de inceleyebilirsiniz.)


Sanıyorum kafanızda dağınık halde yer alan özgür irade kavramlarının arasından sıyrılıp, anlatmak istediğim asıl manaya dikkat çekebilmek için gereken zemini oluşturabildim. Yani aziz olan Allah’ın Kuran vasıtasıyla bizlere aksettirdiği “kısıtlı ilmimiz” vasıtasıyla incelemeye çalışacağımız özgür irade ve kader kavramlarındaki “sadece anlayabildiğimiz manalara”... Buradaki net olmayan anlatışın sebebinin konu bittiğinde daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum.


Şimdi başlıyoruz…


Belki bu zamana kadar sizin de kulağınıza gelmiştir. Benjamin Libet’in kendi adıyla anılan deneyinden söz ediyorum.


Aslında anlatacağım deneyle ilgili ilk çalışmalar 1965 yılında Kornhuber ve Deeckle isimli iki nörolog tarafından başka bir amaçla yapılmış, ortaya çıkan garipliği de (sorunsal/problematik) tesadüfen görmüşlerdir. İki nöroloğun tesadüfen elde ettiği deney sonuçlarını, biraz daha gelişmiş bir deneyle irdelemeye çalışacağız.


Kaliforniya Üniversitesi Psikoloji Bölümünde bilinç araştırmalarında öncü bir bilim insanı olan Benjamin Libet’in. (1916-2007) 1983’te yaptığı deneyin basit bir düzeneği var.




Deneye katılan denekten istenen şey, parmağını (veya elini) kendisinin istediği bir zamanda oynatması. Deneyi, daha ölçülebilir hale getirmek için, deneğin parmağı, EMG (elektromiyografi) olarak isimlendirilen bir cihaza bağlanır. Bu cihazın amacı, deneğin, parmağını gerçekten oynatıp oynatmadığını sadece gözle takip etmek yerine, ölçülebilir objektif bir veri elde etmektir. Böylece, deneyi yapan kişi için deneğin, parmağını az veya çok oynatması veya oynatır gibi yapmasına dayalı yanılsamayı da ortadan kaldırılmış olacaktır. EMG; kaslardaki elektrik potansiyelini ölçerek kas hareketini belirleyen bir cihazdır. Diğer bir ifade ile, parmakta en ufak bir hareket olduğunda, cihaz parmaktaki kaslardan geçen elektrik vasıtasıyla, parmağın hareket edip etmediğini belirleyip grafik olarak bir kağıda dökebilmektedir. Hatta EMG ile yapılan ölçüm, saniyenin binde birini ölçebildiği için, deneyimizin hassasiyetini de artırmakta yardımcı olmaktadır. (Bir milisaniye eşittir saniyenin binde biri. 1 ms=1/1000 s.)




Deneyimizin ikinci cihazı, saat benzeri bir kadrandır. Parmağımızı bilincimiz dâhilinde oynattığımızı düşünürsek, demek ki parmağımızı oynatma eyleminden önce, beynimizde, parmağımızı oynatmaya karar vermiş olmamız, bunun için niyet etmiş olmamız gerekir. Yani, önce parmağımızı oynatma kararı alacağız ve arkasından da parmağımızı oynatacağız. Şu halde, deneğin, parmağını oynatma eyleminden hemen önce, parmağını oynatacağına dair verdiği kararın ne zaman olduğunu bilmek gerekiyor. Bu saat benzeri kadran da parmağımızı oynatmaya karar verdiğimiz anı belirlemede kullanılacaktır. Tekrar etmek gerekirse, önce karar veriyoruz, sonra parmağımızı oynatıyoruz.


Benjamin Libet, bunu ölçmek için, deneğin karşısına şekildeki saat benzeri kadranı koyar. Kadran üzerindeki büyük benek (göbekteki küçük benek değil) yelkovan yönünde hızlı bir şekilde hareket etmekte, bir tam devrini 2,7 saniyede tamamlamaktadır. Peki, bu saat kadranına benzer şey ne işe yarayacaktır? Mademki, parmağımızı hareket ettirmeden hemen önce beynimizde bunun kararını almaktayız, şu halde denekten, parmağını hareket ettirmeye karar verdiği anda (karar verdi ama hala parmağını oynatmadı), büyük beneğin kadran üzerindeki yerini söylemesi istenir. Böylece, deneğin, parmağını oynatması için karar verdiği zaman (an), saat benzeri kadrandan ölçülürken, parmağını hareket ettirdiği zaman (an) da EMG cihazından ölçülecektir. İki zaman (an) ölçümü arasındaki fark ise, deneğin, parmağını hareket ettirmeye karar verdiği an ile, parmağını hareket ettirdiği an arasındaki zaman farkını ortaya koymuş olacaktır.




Deneyimizin son cihazı da EEG (elektroansefalogram). Bu, başına geçirilen bir başlık vasıtasıyla, deneğin beyin elektriğinin değişimini ölçmek için kullanılacak bir cihazdır. Bunun amacı, deney esnasında, deneğin parmak kaldırma ile aldığı karara bağlı olarak, beyin elektriğinin nasıl değiştiğini bir grafiğe dökmektir. Denek, parmağını kaldırmak için karar aldığı anda beyinde bir hareketlenme olacak, grafik de yükselmeye başlayacaktır. Böylece, elde edilecek EEG grafiği üzerine, saat benzeri kadrandan alınan zaman (deneğin, parmağını kaldırmaya karar verdiği an) ile EMS den alınan zamana ait (deneğin, parmağını eylem olarak kaldırdığı an) değerlerini işaretlemek mümkün olacaktır. Bu da bize, deney çıktılarını, EEG grafiği üzerinde inceleme fırsatı doğacaktır.


Deneyin Yapılışı
Şekil, EEG yani deneğin beyin elektriğinin grafiğidir.


Şekil, EEG yani deneğin beyin elektriğinin grafiğidir.


Grafikteki zaman akışının, soldan sağa doğru olduğunu söyleyelim. Şekilde görüldüğü gibi, her bir çizgi ayrı bir deneyi göstermektedir. Yani deney, defalarca tekrarlanmış ve elde edilen grafikler, aynı koordinatlar üzerine üst üste konumlanmıştır. Böylece tek bir deneyden elde edilen grafik yerine, birden fazla deneyden elde edilen grafiklerden daha sağlıklı sonuç elde etme imkânı doğacaktır. (Bu arada, EEG grafiğini yukarıda bahsedilen EMG grafiği ile karıştırmamayı da hatırlatmakta yarar var. Bizim, üzerinde duracağımız grafik, EEG grafiğidir.)
Deneyin nasıl olacağını kısaca tekrarlayalım. Başında EEG başlığı, karşısında saat benzeri bir kadran ve parmağına da EMS bağlı olan denekten sırasıyla şunları yapması istenir. EEG kayıt yapmaya başlamışken, denek, kadrandaki büyük benek bir sayının üzerine geldiği an bu yeri (sayıyı) zihninde tutarak ve hiç beklemeden parmağını kaldırmak, denekten istenenlerdir. Böylece, parmağını kaldırmaya karar verdiği ana ait değer kadrandan, parmağını kaldırdığı ana ait değer ise EMG cihazından elde edilecektir. Deneyin, yukarıda da ifade edildiği üzere beş on kere tekrarlandığını düşünelim. Deney sonucu ortaya, birbirine benzer EEG grafiklerinden oluşmuş bir şekil çıkacaktır. (Yukarıdaki grafik)


Şimdi de, deneyden elde edilen sonuçları, yukarıdaki EEG yani deney esnasında elde edilen beyin elektriğinin değişimi üzerinde işaretleyelim. İşaretlemeyi, sağdan sola doğru yapalım. Grafiğin üzerinde yeşil ok ile gösterilen yani O noktasına gelen yer, deneğin, parmağını “kaldırdığı” yerdir. Buna ait bilgileri EMG yani kas elektriğini ölçen cihazdan aldığımızı biliyoruz. Grafik üzerinde kırmızı ok ile işaretlenen yani B noktasına gelen yer ise, deneğin, parmağını kaldırmadan evvel, parmağını kaldırmaya “karar verdiği” ânı işaret eden yerdir. Bunu da, deneğin önündeki saate benzer kadrandan aldığımızı biliyoruz.


Yine bildiğimiz bir şey varsa, grafikte de görüldüğü gibi, deney esnasında beyin elektriğinin faaliyete geçmesi ile, grafik de A noktasından itibaren yukarıya doğru yönlenmektedir.
Grafiğe baktığımızda, kırmızı ok yani parmağımızı kaldırmaya “karar verdiğimiz” B noktası ile, yeşil ok yani parmağımızı kaldırdığımız (kaldırma eylemini yaptığımız) O noktası arasının 200 milisaniye olduğunu görülür. Diğer bir deyişle, parmağımızı kaldırma “kararını” verdikten 200 milisaniye (0,2 saniye) sonra, deneğin parmağını “kaldırdığını” söyleyebiliriz.


Şimdi düşünelim. Parmak kaldırmaya karar verme eylemi bilince ait bir olaydır. (Kırmızı ok, B noktası). Nitekim bu kararı aldıktan sonra da denek, parmağını kaldırmıştır. (Yeşil ok, O noktası). Buraya kadar her şey güzel, bir itirazımız yok. Ancak şekle bakarsak, deneğin, parmağını kaldırmak üzere ilk defa bilinci dâhilinde karar aldığından emin olduğu kırmızı ok yani B noktasından önce, beyinde bir hareketlenme başlamıştır. Bir başka deyişle, grafiğin en solundan itibaren A noktasına kadar olan yerde, beyinde bir hareketlenme yokken ve bilinçli karar verme B noktasında başlarken, nasıl olur da, mavi okun olduğu A noktasından itibaren bir hareketlenme başlayabilir? (Grafik çizgilerinin yukarı doğru gitmesi). Hâlbuki B noktasının solundaki zamanda, benim bilinçli aldığım hiçbir karar söz konusu değildi. Denek, bilinçli kararını, B noktasında aldığını zaten deneyi yapanlara defalarca söylemişti. (Farklı birçok, denek üzerinde aynı sonuçlar alındığını bu vesileyle söylemiş olalım)


İşin ilginç tarafı, deneğin, parmağını bilinç dâhilinde kaldırmaya karar verdiği B noktasından, parmağını kaldırdığı O noktasına kadar ortalama 200 milisaniye geçerken (0,2 saniye), deneğin, bilincinin ilk defa devreye girdiği B noktasından 350 milisaniye (0,35 saniye) kadar bir zaman önce, deneğin beyninde bir hareketlenme olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, deneğin, parmak kaldırma deneyi esnasında, deneyle ilgili beyin faaliyetinin başladığı A noktasından yani mavi oktan, deneğin parmağını kaldırdığı O noktasına yani yeşil oka kadar toplam 550 milisaniye geçmiş olup, bunun A ile B arası, deneğin bile haberinin olmadığı ve bilinçsiz geçen 350 milisaniyelik bir zaman dilimidir. Deneğin, deneyden bilinçli olarak haberdar olduğu kısım ise, karar aldığı an olan B noktası ile parmağını kaldırdığı O noktasına kadar geçen 200 milisaniyelik bir zaman dilimidir. Bu nasıl olabilir? Bir başka deyişle, parmağımızı kaldırmaya karar aldığımız an ile, grafikte, beyin grafiğinin yükselmeye başladığı an çakışık olması gerekmez miydi? Grafiğin yükselmeye başlaması, karar almaya başlama anı ile aynı olması gerekmez miydi? (Deneyin bilgisi nefesyayinevi.com’dan alıntıdır.)


76:30- ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz. ALLAH Bilendir, Bilgedir.


52:53- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı.


10:49- "De ki: "ALLAH'ın dilemesi dışında, ben kendime dahi ne bir zarar ne de bir yarar verme gücüne sahip değilim..."


11:107- Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer orada durduğu sürece onlar da orada kalmayı sürdürecekler: Unutma ki senin Rabbin dilediğini yapan (Allah)tır.


47:19- Bil ki, ALLAH'tan başka tanrı yoktur. Kendinin, gerçeği onaylayan erkeklerin ve gerçeği onaylayan kadınların günahları için bağışlanma dile. ALLAH sizin tüm hareketlerinizi ve duracağınız yeri bilir.


11:56- "Ben, Rabbim ve Rabbiniz olan ALLAH'a güvendim. O'nun kontrol etmediği hiçbir yaratık yoktur. Rabbim dosdoğru yolun üzerindedir."


Deneyden çıkan sonuçları kendiniz de yorumlayabilirsiniz. Ancak benim “Bu nasıl olabilir?” sorusuna vereceğim cevap gayet açık değil mi? Yukarıda paylaştığım ayetlerin verdiği cevap ile aynı görüşteyim. Sanılanın aksine sadece insana ait olan bir iradeden bahsederek özgür iradenin varlığını kabul etmek pek de mümkün değil. Daha genetik yapısını ve doğduğu çevreyi bile seçmeyen bir insanın (ki zaten böyle bir şey mümkün değil; var olmadan önce seçim söz konusu değil) yaratıcıdan bağımsız özgür bir iradeye sahip olduğunu felsefi olarak savunmak çok zor. Bununla birlikte yarattığı bir yaratığa, Yaratandan bağımsız olarak seçimde bulunabilme gücü verebilen bir Yaratıcı olmadan özgür iradenin olması da mümkün değildir.
67:14- Hiç Yaratan yarattığını bilmez mi? O, Latiftir, Haberdardır.


Allah’ın benim nasıl bir kişi olduğumu ya da olacağımı biliyor olması bana zorla günah işletip sonra da cehenneme atacağını ima etmez. Yaratılan her şeye ölçü tayin eden Allah elbette insan için de bu ölçüyü/kaderi gözetecektir.




KADER


Kader sözlükte "ölçü, miktar, bir şeyi belirli ölçüye göre yapmak ve belir­lemek" anlamlarına gelir. Terim olarak “yüce Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi” demektir. Allah'ın ilim ve irade sıfatlarıyla ilgili bir kavram olan kader, evreni, evrendeki tüm varlık ve olayları belli bir nizam ve ölçüye göre düzenleyen ilâhî kanunu ifade eder. Allah’ın bilgeliği, adaleti ve hikmet vasıfları anlaşılmadıkça, kader meselesini halletmekte zorluk çekilir.


Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur. Her şeyin bir kaderi vardır. Biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz. Bizim bu işleri yapacağımız, zaman ve mekandan münezzeh Allah tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir. Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla seçimlerinden sorumlu ve yükümlü tutmuştur. Ayrıca Allah Teâlâ, kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilâhî kanun da belirlemiş­tir. Yani dilediğini dileyene verebilir ya da herhangi bir dileme olmadan bir oluş ile oldurabilir.


Kader iç yüzünü ancak Allah'ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlen­mesi mümkün olmayan bir ilâhî sırdır. Zaman ve mekân kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilâhî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğinde değildir. Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasite­sini zorlaması ve imkânsıza tâlip olması demektir.


Aklımızın almadığı bir çok gerçek varken kavrayamadığımız biricik gerçeğin kader olduğunu düşünmek bizi çıkmaza sokacaktır. Henüz düşünce kapasitemizin en son sınırına kadar ulaşmadık ki, onun da bir sınırı olduğunu düşünürsek Allah gibi ebebi bir yaratıcının ilminden bu bilgiyi tam olarak anlayamayacak ve sürekli problemlerle karşılaşacağız demektir.


17:85- “... Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.”


Peki Allah’a akıl ve mantığımız ile inandıktan sonra onun sonsuz ilmini kavrayamamak bizi o ilmi inkar etmeye yetecek bir sebep olabilir mi? Bu nedenle sadece Allah’a inanan bir kişi ister istemez Allah’ın sonsuz ilmini kabul eder.


2:3- "Onlar ki duyularıyla algılayamadıkları gerçekleri de onaylarlar..."


Hicri 1. yüzyıldan itibaren başlayan kader tartışmaları birçok müslümanın yoldan çıkmasına sebep olmuştur. Okyanusun sularına avuçlarına almak isteyenlerin bir kısmı okyanusu inkar etmiş diğer kısmı da avuçlarını inkar etmiştir.


Allah’ın ezeli ilmi dediğimiz “kader” sanılanın aksine geçmiş zamanda yapılmış bir plan olmayıp zaman dışı bir plandır. Bütün geçmiş ve gelecek zamanları aynı andan tutan zaman üstü bir ilimdir. Zaman ve mekan çemberleri içerisine mahkum olan zihinlerimizin bu haliyle zamansızlığı kavraması ve ondan kaynaklanan paradoksları çözebilmesi mümkün değildir.


Kurandaki ayetleri incelerken bir takım olaylar içerisinde Allah’ın durumlara yaptığı vurguları analiz ederek kader hakkında birkaç cümle daha edebiliriz.


Örneğin ayetleri incelerken şunları fark edebiliyoruz:


Kader’in bir fonksiyonu da başınıza gelecek herhangi bir olayı veya olayın zamanını, oluş şeklini kimi durumlarda ne kadar uğraşsanız da değiştiremezsiniz. (Allah’ın dilemesi hariç. Örneğin; 85:16- Dilediğini yapandır. 11:8- Onlardan azabı belli bir süre için ertelesek, "Onu tutan nedir?" derler. Doğrusu, onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilemez ve alay ettikleri şey kendilerini kuşatacaktır. 11:107- Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer orada durduğu sürece onlar da orada kalmayı sürdürecekler: Unutma ki senin Rabbin dilediğini yapan (Allah)tır. 13:39- ALLAH dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ana Kitap O'nun yanındadır.) Bu önceden Levh-i Mahfûz’ da kayıtlıdır ve bu konuda çaresizsinizdir. Ne yaparsanız yapın engel olamazsınız. Levh-i Mahfûz, Arapçada korunmuş levha anlamına gelir. İnsanların başlarına gelecek şeyleri de ihtiva ettiği için Kader Kitabı da denir. Örneğin;


57:22,23- Yeryüzünde ve aranızda oluşan hiçbir şey yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta kayıtlı olmasın. Bu, kuşkusuz ALLAH için çok kolaydır. Bu, yitirdiğiniz bir şey için üzülmemeniz ve O'nun size verdiği nimetlerle de şımarmamanız içindir. ALLAH kendini beğenip övünenleri sevmez.


6:59- Gizliliklerin anahtarı onun elinde. O'ndan başkası onları bilmez. Karada ve denizde ne varsa onları bilir. Bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlığında bir tane, yaş veya kuru hiçbir şey yok ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın.


3:145- ALLAH'ın izni olmadan hiç kimse ölemez. Ölümün belirlenmiş bir süresi var. Kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz, kim ahiret nimetini isterse ona da ondan veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz.


3:153,154,155,156- Elçi arkanızdan çağırmasına rağmen siz hiç kimseye dönüp bakmaksızın tepeyi tırmanıyordunuz. Yitirdiklerinize ve başınıza gelenlere üzülmeyesiniz diye size keder üstüne keder verdi. ALLAH yaptıklarınızdan Haberdardır. Sonra o üzüntünün ardından, içinizden bir grubu sakinleştiren güven dolu bir uykuyu üzerinize indirdi. Bir kısmınız bencilce kendi derdine düşmüş, cahiliye döneminde olduğu gibi ALLAH hakkında yanlış düşünceler üretiyor ve, "Bu işte bir karar yetkimiz olsaydı öldürülmezdik" diyordu. "Tüm yetki ALLAH'ındır" de. Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlardı. "Bizim bir yetkimiz olsaydı burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde dahi olsaydınız, aranızda ölmesi kararlaştırılanlar devrilecekleri yere doğru sürüneceklerdi." ALLAH böylece göğüslerinizdekini dener ve kalplerinizdekini arıtır. ALLAH en gizli düşünceleri bilir. İki ordunun çarpıştığı gün geriye dönenlerinizi yaptıkları bazı işlerden dolayı sapkın kaydırmak istemişti. Ancak ALLAH onları affetti. ALLAH gerçekten çok Bağışlayıcı, çok Şefkatlidir. Gerçeği onaylayanlar! Yolculuğa çıkan veya savaşa giden kardeşleri için, "Bizimle kalsalardı ne ölür ne de öldürülürlerdi" diyen inkârcılar gibi olmayın. ALLAH bu tip düşünceyi kalplerinde bir üzüntü kaynağı yapar. Yaşatan da öldüren de ALLAH'tır. ALLAH yaptıklarınızı Görüyor.


7:34- Her bir toplumun bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.


9:51- De ki: "ALLAH'ın bizim için yazdığından başkası bize dokunmaz. O'dur bizim Mevla'mız, sahibimiz. Gerçeği onaylayanlar, ALLAH'a güvensinler."


10:19- İnsanlık başlangıçta aynı duygu, düşünce ve ideal etrafında toplanmış bir topluluktan oluşuyordu; fakat sonradan ayrı görüşlere saptılar. Ve eğer Rabbin tarafından daha önceden bir yasaya bağlanmamış olsaydı, onların kendi aralarında tartıştıkları konularda (daha başından) hüküm verilip iş bitirilirdi.


13:38- Senden önce elçiler gönderdik ve onlara eşler ve çocuklar verdik. ALLAH'ın izni olmadan hiçbir elçi bir mucize getiremez. Her dönemin bir yazgısı vardır.


17:58- Ve (yoldan çıkmış) hiçbir toplum yoktur ki, Biz onun helakını Kıyamet Günü'nden önce kararlaştırmamış, ya da şiddetli bir azap ile cezalandırmamış olalım: Bu daha baştan kayıt altına alınmış ilahi yasa gereğidir.


20:40- "Hani kız kardeşin gidip, ‘ona bakacak birini size göstereyim mi?' diyordu. Böylece, gözü aydınlansın ve üzülmesin diye seni annene geri döndürmüştük. Hatta sen bir kişiyi öldürmüştün de seni tasadan kurtarmış ve çeşitli testlerden geçirmiştik. Medyen halkı arasında yıllarca kaldıktan sonra belli bir plan gereği şimdi geri gelmiş bulunuyorsun, Musa."


27:75- Göklerde ve yerde gizli olan her şey, istisnasız apaçık bir kitaptadır.


31:34- O anın bilgisi ALLAH'ın yanındadır. Yağmuru O yağdırır ve rahimlerde ne varsa bilir. Hiç kimse kendisine yarın ne olacağını bilmez, yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. ALLAH Bilendir, Haberdardır. (Bu ayette, hiç kimsenin bilmeyeceği iki konudan sözedilir. Oysa geleneksel öğretiler, bu ayeti yanlış yorumlayarak beş bilginin Allah'a ait olduğunu ve Tanrı'nın bunları kimseye bildirmeyeceğini ileri sürmüşlerdir.)


34:3- İnkarcılar, "O an, hiçbir vakit gerçekleşmeyecek" dediler. De ki: "Kesinlikle, Rabbime and olsun size gelecektir. O, geleceği Bilendir. Göklerde ve yerde bir atom ağırlığı O'ndan gizli kalmaz. İster ondan küçük olsun, yahut büyük olsun… Hepsi apaçık bir kitaptadır."


35:11- ALLAH sizi topraktan, sonra bir damlacıktan yaratmış ve sonra da sizi çiftler halinde üretmiştir. Bir dişinin gebe kalması ve doğurması ancak O'nun bilgisiyledir. Bir canlının uzun ömürlü olması da ömrünün kısa tutulması da ancak bir kitaptaki kayda göredir. Bu, ALLAH'a kolaydır. (Burada sözü edilen kitap, dört protein molekülünün farklı kombinasyonlarda çifte heliks halinde dizilmesinden oluşan DNA olabilir mi? DNA'­mızdaki bazı genlerin/ayetlerin ömrümüzü belirlemede önemli rolleri olduğunu yeni öğrendik.)


41:47- O anın bilgisi O'nun katındadır. O'nun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarından çıkabilir ne de bir dişi gebe kalır veya doğum yapar. "Hani benim ortaklarım nerede?" diye onlara seslendiği gün onlar: "Hiçbirimizin buna şahitlik etmediğini sana arz ederiz" derler.



Kader ile ilgili diğer bir durum ise kişiye verilen seçme iradesiyle, alacağı kararların olumlu veya olumsuz sonuçlarına göre Allah’ın başımıza gelecek olayları şekillendirmesi diyebiliriz. Ya yaptığımız seçimin hatalı yanlarının bedelini öderiz ya da doğru kararlarımızın mükafatını alırız. Bu durumun sonuçlarının kaderimize etki eden yanlarını ya bu dünyada ya da ahirette yaşayacağımız hayatta göreceğimizi okuduğumuz ayetlerden anlayabiliyoruz.


Örneğin;


92:5- Kim verir ve erdemli davranır,
92:6- Ve iyiyi, güzeli doğrularsa,
92:7- Ona iyice kolaylaştırırız.
92:8- Fakat, kim cimrilik edip zenginlik taslar,
92:9- Ve iyiyi, güzeli yalanlarsa,
92:10- Onu da zora yöneltiriz.


76:31- O dilediğini/dileyeni Rahmetine sokar.


74:41- Suçlulara
74:42- "Sizi bu cezaya sokan nedir?"
74:43- Diyecekler ki, "Desteklemezdik/namaz kılmazdık"dipnot
74:44- "Yoksula da yedirmezdik."
74:45- "Biz, boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık."
74:46- "Yargı gününü yalanlardık."dipnot
74:47- "Nihayet (şimdi) kesin gerçeğe ulaştık."


2:55- Bir zamanlar, "Ey Musa, ALLAH'ı fiziksel olarak görmedikçe onaylamayız" demiştiniz. Bakınıp dururken size yıldırım çarpmıştı. (Sebep-sonuç)


2:61- Fakat siz, "Musa! Artık tek bir çeşit yiyeceğe dayanamayacağız. Rabbini bizim için çağır da bize fasulye, kabak, sarımsak, mercimek, soğan gibi toprağın bitirdiğinden yetiştirsin" demiştiniz de, "İyi olanı daha düşük olanla mı (özgürlüğü kölelikle mi) değiştirmek istiyorsunuz? İsterseniz Mısır'a geri dönün, orada aradığınızı bulabilirsiniz!" demişti. Böylece alçaklık ve yoksulluğa mahkûm edildiler ve ALLAH'ın gazabına uğradılar. Çünkü onlar ALLAH'ın ayetlerine karşı sürekli nankörce davranıyorlar, peygamberleri haksız yere öldürüyorlardı. Çünkü onlar, karşı gelip taşkınlıkta bulunuyorlardı.


13:11- Önünden ve ardından (görünen ve görünmeyen) izleyiciler var da kendisini ALLAH'ın emrinden mi korurlar? Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe ALLAH onların durumunu değiştirmez. ALLAH bir topluluk için fenalık istedi mi, hiçbir güç onu durduramaz; onların O'ndan başka bir koruyup kollayanları da olmaz.


Bu fonksiyonların yanı sıra Allah kader çizgisi diyebileceğimiz bir takım olayları henüz olmadan önce Kuran-ı Kerim’de haber vermiştir.


Örneğin;


30:0 - Rahman, Rahim Allah'ın ismiyle
30:1 - A1L30M40
30:2 - Romalılar yendiler,
30:3 - Yeryüzünün/ülkenin en alçak yerinde… Yengilerinden sonra yenileceklerdir.
30:4 - Bir kaç sene içinde. İş, önünde sonunda ALLAH'a aittir. O gün gerçeği onaylayanlar sevineceklerdir.
30:5 - ALLAH'ın zaferiyle… O dilediğini zafere ulaştırır. O Üstündür, Rahimdir.
30:6 - ALLAH'ın vermiş olduğu sözdür. ALLAH sözünü bozmaz; fakat insanların çoğu bilmez.
30:7 - Onlar dünya hayatının dış (görünen) yüzünü bilirler. Ahiretten ise habersizdirler.


KADER İLE İLGİLİ DİĞER KURAN AYETLERİ (Hepsini içermez, örnekleri arttırmak için verilmiştir.)


53:39- İnsan için ancak kendi çalışması vardır.


6:35- Yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, bilesin ki, yerin içine bir delik açmaya ya da göğe merdiven dayamaya gücün yetse de bir mucize ortaya koysan yine kâr etmez.. ALLAH dileseydi onları doğru yola toplardı. Öyleyse cahillerden olma.


2:286- ALLAH kişiye ancak kapasitesi kadar yükler. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kazandığı kötülükse kendi zararınadır. "Rabbimiz, unutur yahut yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır sorumluluk yükleme! Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyleri bize yükleme! Bizi hoşgör, bizi bağışla ve bize acı! Sensin bizim efendimiz/egemenimiz (mevlana). İnkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et!"


11:6- Yeryüzünde hiçbir yaratık yoktur ki rızkı ALLAH tarafından garanti edilmesin. Onların konaklarını ve uğrak yerlerini bilir. Tüm bunlar apaçık bir kitaptadır.


11:37- "Gözetimimiz altında vahyimizle gemiyi yap. Zalimler için bana baş vurma; onlar suda boğulacaklardır."


11:56- "Ben, Rabbim ve Rabbiniz olan ALLAH'a güvendim. O'nun kontrol etmediği hiçbir yaratık yoktur. Rabbim dosdoğru yolun üzerindedir."


11:110- Musa'ya kitabı verdik; ancak onda anlaşmazlığa düştüler. Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı aralarında hüküm verilecekti. Onlar ondan kuşku içindedirler, kararsızdırlar.


13:11- Önünden ve ardından (görünen ve görünmeyen) izleyiciler var da kendisini ALLAH'ın emrinden mi korurlar? Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe ALLAH onların durumunu değiştirmez. ALLAH bir topluluk için fenalık istedi mi, hiçbir güç onu durduramaz; onların O'ndan başka bir koruyup kollayanları da olmaz.


24:43- Bilmez misin ki ALLAH bulutları sürer, sonra onları birleştirir, sonra onları birbiri üstüne yığar ve sen de yağmurun onların arasından çıktığını görürsün? Gökten büyük kütlelerden dolu yağdırır, dilediği kimseyi ona uğratır ve dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır.


27:74- Ve Rabbin onların göğüslerinin gizlediğini de açığa vurduğunu da elbette bilir.


32:5- Gökten yere kadar bütün işleri O kontrol eder. Sonra sizin saydığınızdan bin yıla eşit birgün içinde kendisine yükselirler.


54:49- Biz her şeyi belli bir ölçüyle (kader ile) yaratmışızdır.


64:11- Başa ne gelirse ALLAH'ın izniyledir. Kim ALLAH'ı onaylarsa, gönlüne yön gösterir. ALLAH her şeyi bilendir.


65:3- Ve beklemediği yerden ona rızık verir. Kim ALLAH'a güvenirse O, ona yeter. ALLAH buyruğunu yerine getirendir. ALLAH her şey için bir ölçü/kader koymuştur.


Bundan sonraki bölümlerde kaderin ilmi ispatına dair enteresan olaylara işaret edeceğim ve bir deney sonucu hakkında daha bilgiler vereceğim.


Geçenlerde okuduğum haberlerden birinde “Kader gerçeğinin bilimsel ispatı” adlı bir paylaşıma denk geldim. Haliyle dikkatimi de çekti. Haber Kuran’ın iddiasını kanıtlar nitelikte olmasına rağmen bilim adamları da bizler gibi insan olduğundan kişisel dünya görüşlerine göre bu olayı analiz edenlere de rastladım.


Haber İçerik: “Bu konuyu ele alan araştırmanın son derece çarpıcı bilimsel sonuçları geçtiğimiz günlerde Amerika’nın dünyaca ünlü bilim dergisi New Scientist’a kapak oldu. Nobel ödüllü Gerard Hooft’un yeni sonuçlandırdığı on yıllık araştırma, kader kavramını somut ve bilimsel delillerle ortaya koydu ve bilim dünyasında çok büyük yankı uyandırdı.Araştırmanın bir diğer dikkat çekici yönü ise, kader kavramına karşı çıkan bilim adamlarının bugüne kadar dayanak gösterdiği teoriyi çürütmüş olmasıydı.  


Araştırma kapsamında Hooft. “Bir parçacığın nerede ve ne hızla hareket ettiğini aynı anda tespit etme olanağı sağlayan bir model geliştirdi. Hooft, bir atomun 43 saniye sonra nasıl hareket edeceğini önceden bilme kapasitesine ulaştı. New Scientist tarafından dünyanın en iyi matematikçileri arasında gösterilen John Conway ile Simon Kochen, araştırmayı özgür irade kavramının ölümü olarak yorumluyor. Princeton Üniversitesi’nde görev yapan Conway şöyle diyor: “Eğer Hooft gibi bir insan atomun konumu ve hareketini aynı anda tespit edebiliyorsa, üstün zekaya sahip olan bir varlık evrendeki tüm parçacıkların etkileşimini takip edebilir. Bir başka deyişle özgür irademizle yaptığımız seçimlerin  belirsizliğinin ardında belirleyici bir düzen vardır.” (http://www.sozcu.com.tr/)


RÜYALARIN KADER MESELESİNDEKİ YERİ


Abdullah Aymaz’a ait Kader İlmi İspatı adlı kitabı ancak sahaflarda bulabilme ihtimaliniz olacağını düşündüğüm için bu kitaptan sizlere bir takım bölümler sunacağım. Bunlardan ilki rüyalar üzerinde kader ile ilintili yaklaşımı.


Rüyaları psikolojik, bilinç altı ve sadık rüyalar diye üçe ayıran Aymaz, konumuz ile ilgili olan sadık rüyaları şöyle açıklamıştır:


“Sadık rüyalar uyku ile beş hissin perdelenmesiyle insandaki ince cihazların gaybi alemlerle irtibata geçmesi neticesidir. Bu çeşit rüyalarla bazen olmaya yakın hadiseler hissedilir. Fakat her zaman bütün açıklığıyla meseleyi görmek mümkün olmaz. Hayal de o anda devreye girdiği için tabir ister. Bu nevi rüyaların bazısı ile de ilhamların geldiği olur. Doğru rüyalar ruhun varlığını ispat ettiği gibi kaderin varlığını da ispat eder. Tesadüfe havalesi mümkün olmayan o kadar çok rüya vardır ki, geleceğin ve gaybın sineması demekten insan kendini alamaz.”


İlgili kitapta birçok ilginç rüya örneğine yer verilmiştir ancak bizim gerçekliğinden şüphe duymadan bu duruma kanıt gösterebileceğimiz tek rüya Yusuf peygamberin rüyasıdır. Bu surede başka rüya örneklerine de rastlamaktayız. Allah Yusuf peygambere rüyaları tabir edebileceği bir yetenek verdiğinden dolayı buna şahit olan kişilerin rüyalarını tabir ettirme kıssalarına da örnek olarak ulaşabilmekteyiz.


  • Yusuf Peygamber daha çocukken bir rüya görmüş ve rüyasının yorumunu babasına sormuştur. Babası Yakup Peygamber ise Hz. Yusuf'un rüyasıyla ilgili yorum yapmış ve onu güzel haberlerle müjdelemiştir. Ancak bununla birlikte rüyasını diğer kardeşlerine anlatmaması konusunda kendisini uyarmıştır. Bu olay Kuran'da şu şekilde bildirilir:


“Hz. Yusuf babasına: Babacığım, gerçekten ben "rüyamda" on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm demişti. (Babası) Demişti ki: Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. Böylece Rabbin seni seçkin kılacak...” (Yusuf Suresi, 4–6)


HAYATIN İÇİNDEN ENTERESAN DETAYLAR


Edip Yüksel’in İlginç Sorular ve Abdullah Aymaz’ın Kader İlmi İspatı isimli kitaplardan alıntılar yaptığım bu yazıda daha önce duymuş olabileceğinizi düşündüğüm ancak bahsetmeden geçemeyeceğim aşağıdaki olaya da değinmek istiyorum.


Atatürk’ün hayatında kendi özel hayatını ilgilendiren olayların çok büyük bir bölümü 19 sayısı ile ilintilidir. Kitapta bu durumun ilk defa 1951 yılında Yeni Sabah gazetesinde bir makale yazarı tarafından fark edildiğinden söz etmektedir. Hitler ile Napolyon, Abraham Lincoln ile Kennedy’nin kader örgüleri arasında da hayret verici benzerlikler mevcuttur.














Başka bir konuda yeniden görüşebilmek dileğiyle. Bu yazının oluşmasında büyük katkıda bulunan araştırmacılarımıza ve bilim adamlarına çok teşekkür ediyorum.
.

Hoşça kalın!

Yorumlar