Allah neden bir sivrisineği hatta onun üzerindekini örnek vermekten çekinmez?



Uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Selam ve sevgilerimle.


Her bir yazı öncesinde kendi aydınlanmamı yaşıyorum aslında. Bundandır blog içindeki konuların belli bir önem sıralamasına göre yazılmayışı. Hayat önüme ne çıkarıyorsa ben de burada o konuya yer veriyorum.


Aklımda olan ancak burada yazamadığım daha birçok konu olmasına rağmen en azından şimdiye kadar paylaşabildiklerimden mutluluk duyuyorum. En mutlu olduğum konu da bu platforma çoğu zaman analitik düşünmekten zevk alan, cesur ve elit bir kesim geliyor. Paylaşımların arası açıldığında bile ziyaretler devam ediyor. İçi boş ya da yıpratıcı tek bir eleştiri veya iğneleyici bir ileti bile almadım. Sanıyorum sahip olduğum fikir ne olursa olsun hep arzu ettiğim gibi adil ve açık bir dil kullanabiliyorum. Değer verip yazılarımı okuyan tüm okuyucularıma teşekkür ederim.


Bugün üzerinde duracağımız konuların alıntıları Michio Kaku’nun Zihnin Geleceği adlı kitaptan yapılacak.




Bu kitabı almanızı dahası derinlemesine analizlerle ve kıyaslamalarla okumanızı tavsiye ederim. Sizlere kitabın içinden blog ile uyumlu olacağını düşündüğüm iki konu seçtim. Bunlardan biri “beyin ve meyve sineği” diğeri “tanrı başlığı”. Bu yazıda sadece “beyin ve meyve sineği” konusuna değineceğiz. “Tanrı başlığı” konusunu başka bir sayfada detaylandıracağım. O nedenle şimdi ilk konumuza geçelim. (Alıntılar kitap içinde birbirini takip eden paragraflardan değil paylaşmayı tercih ettiğim, birbirinden bağımsız olabilecek satırlardan oluşabilir. Daha iyi anlaşılması için cümleleri bağlarken kendi kelimelerimi kullansam da anlamı bozmamak için büyük gayret gösterdim.)


Mucizevi bir yaratış hali “Beyin”


Beyin yaklaşık olarak bir buçuk kilo ağırlığındadır, fakat Güneş sistemimizdeki en karmaşık nesnedir. Vücut ağırlığımızın yalnızca yüzde ikisini oluşturmasına karşın, toplam enerjimizin % 20’sini kullanacak kadar büyük bir iştaha sahiptir. Yeni doğmuş bebeklerde ise beyin şaşırtıcı bir şekilde bebeğin enerjisinin % 65’ini kullanmaktadır. Aynı zamanda genlerimizin % 80’i beynimiz için kodlanmıştır. Kafatasımızın içinde yaklaşık olarak 100 milyar sinir hücresi ve bunun üstel katları oranında da sinirsel bağlantılar ve yollar mevcuttur. Bu yaklaşık Samanyolu Gökadası’ndaki yıldızların sayısı kadar. Her bir nöron on bin başka nöron ile ilişki kuruyor ve bu, toplamda on milyon milyar olası bağlantı anlamına geliyor. (Bu hesaba nöronlar arası yolakların sayısı katılmıyor bile.) Sonuçta insan beyninde oluşabilecek düşünce sayısı, algı sınırlarımızın dışında olacak kadar büyük.


Beyinin Karmaşıklığı


Beyin o kadar karmaşıktır ki, onu tek tek nöronlarına kadar ‘sökebileceğimiz’ en az üç farklı yöntem vardır. İlki Avrupalılar tarafından seçilen süper bilgisayarlar kullanılarak beyni elektriksel açıdan simüle etme yaklaşımı. İkincisi, BRAIN organizasyonunun yaptığı gibi, canlı beyinlerdeki nöral yolakları haritalamak (bu yaklaşım kendi içerisinde nöronların analiz edilme yöntemine göre anatomik, işlevsel ya da aktivite bölümlerine de ayrılabilir. Üçüncüsü ise Microsoft milyoneri Paul Allen öncülüğünde gerçekleşen ve beynin gelişimini kontrol eden genlerin çözümlenmesi yöntemi.


IBM Blue Gene bilgisayarlarının gücü tam kapasite kullanılarak insan beyninin sinaps ve nöronlarının %4,5’i simüle edilebilmiş durumda. İnsan beyninin yaklaşık bir simülasyonunu elde edebilmek için, 880 000 işlemciye ihtiyaç vardır, ki bunun 2020 yılı civarında mümkün olacağı düşünülmektedir.


Bilgisayar gerçekten de hayranlık uyandıran bir donanıma sahip. Her biri; iki buçuk metre uzunluğunda, dört buçuk metre genişliğinde olan ve içlerinde bir yığın düğme ile yanıp sönen ışık bulunan siyah dolaplardan oluşuyor. Bu dolaplar muhtemelen aynı anda hem bir protonun iç yapısını modelliyor hem plutonyumun bozunma hızını hesaplıyor hem iki kara deliğin çarpışmasını simüle ediyor hem de bir fare hakkında düşünüyordu. Ancak bu süper bilgisayarın bile, Blue Gene/Q Sequoia isimli yeni kuşak bir bilgisayarla değiştirileceğini öğrendim. Haziran 2012‘ de Dünya’nın en hızlı bilgisayarı unvanını almış olan bir bilgisayar. En yüksek hızda 20,1 PFLOPS işlem (ya da saniyede 20,1 katrilyon işlem) yapabilir. 900 metrekarelik bir alanı kaplamakta ve 7,9 megawatt’lık gücüyle küçük bir şehri aydınlatmaya yetecek kadar enerji harcamaktadır.


Peki yalnızca tek bir bilgisayarda toplanmış bu devasa güç, bir insan beyni ile rekabet etmek için yeterli midir?


Yanıt ne yazık ki “hayır”.


1,5 kilo ağırlığında olan, bir kafatasının içine sığabilen, beden sıcaklığını yalnızca birkaç derece arttıran, 20 watt’lık bir enerji kullanan ve bunu da hamburgerlerden sağlayabilen bir doku parçasını simüle etmek için, bir şehir büyüklüğündeki devasa bilgisayarların gerekli olması gerçekten çarpıcı.


Her ne kadar bilim insanları bu bilgisayar simülasyonunun 2020 itibarıyle, insan beyninin kapasitesine ulaşacağını savunsalar da, asıl sorun simülasyonun ne kadar gerçekçi olacağı, Örneğin, kedi simülasyonu bir fare yakalayabilecek mi ya da yün yumağı ile oynayacak mı?
Yanıt “hayır”.


Bu bilgisayar simülasyonları kedi beyninde ateşlenen nöronların yalnızca gücünü kopyalamaya çalışıyor; bu nedenle beyindeki bölümlerin birbiri ile olan ilişkisini taklit edemezler.


(Mavi Beyin projesinin başındaki Dr. Markham Tanrı’yı oynadığı yönündeki eleştirilere yanıt olarak “Tanrı’yı oynamaktan çok uzak olduğumuzu düşünüyorum. Tanrı tüm evreni yarattı. Biz yalnızca küçük bir modelini üretmeye çalışıyoruz.” demiştir.)


Başka bir method ile çalışmalarına devam eden bilim adamlarından bazıları beyindeki her nöronu tek tek tanımlamak istiyor. Bu çalışmalarla birlikte belki de her bir nöron bir grup transistör tarafından simüle edilebilecek ve bütünüyle bir belleğe, kişiliğe ve duyulara sahip insan beyninin bir kopyası elde edilebilecek. Bir kişinin beyni tersine mühendislik ile bu şekilde kopyalandıktan sonra ancak onunla bellek ve kişiliğini de içeren bir sohbet edebileceksiniz.


Bu projeyi tamamlamak için yeni bir fiziğe gereksinimimiz yok. Howard Hughes Tıp Enstitüsü’nden Dr. Gerry Robin, bir şarküteride bulabileceğiniz türden bir bıçağı kullanarak bir süredir meyve sineğinin beynini parçalara ayırmakta. Meyve sineğinin beyninin yalnızca üç yüz mikrometre, insan beyninin çok küçük bir zerresi kadar olduğunu göz önüne aldığınızda, bu çok da kolay bir iş gibi görünmüyor. Meyve sineğinin beyni yaklaşık 150 000 nörondan oluşuyor. Metrenin elli milyarda biri kadar olan her kesit bir elektron mikroskobu tarafından özenle fotoğraflanıyor ve görseller bilgisayara aktarılıyor. Daha sonra, bir bilgisayar programı nöronların dizilimini tek tek yeniden oluşturmaya çalışıyor. Bu hızla Dr. Rubin, meyve sineğinin beynindeki her nöronu 20 yıl sonunda tanımlamış olabilecek.


Dr. Robin, “Yüz yıl içerisinde insan bilincinin nasıl çalıştığını bilmek isterim. 10-20 yıllık hedef, meyve sineğini anlamaktan geçiyor” diyor.


  • Biraz Kuran ile haşır neşir olan bir kişinin aklına hemen şu iki ayet gelecektir.
2:26 ve 22:73. Bu ayetleri her okuduğumda; Allah bu ayetleri kullarıyla paylaştığına göre mutlaka detayına inmemiz gereken veya bu konuyla ilgili yapılan bir ilim karşımıza çıktığında üzerinde feyiz almamız için daha dikkatlice durmamız gereken bir şeyler olmalı diye düşünürdüm. Bu ayetlerle ilgili merakım geçmiş birkaç yıla dayanabilir tam olarak bilemiyorum ancak şunu biliyorum ki sadece sabrettiğim, merak ettiğim ve yöneldiğim için bugün elime bu ayetler üzerinde düşünebileceğim birkaç veri çıktı.
Anlayabileceğim bir zaman ve öğrenebileceğim bir bilinç düzeyi vardı. Kuran’ın öğretmeni olan yüce Allah vakti gelince bunu da aydınlattı işte… İlim ancak imanı arttırır. Bunların hepsi şahit olmak, onun yaratımına aşık olmak için bir vesile. Aslında bilim adamları, Müslüman dünyanın büyük bir kısmının unuttuğu ancak Allah’ın kullarına sürekli hatırlattığı o emirleri gerçekleştiriyorlar. Yani merak ediyorlar, soruyorlar, düşünüyorlar, okuyorlar ve araştırıyorlar. Allah da onlar aracılığıyla insanlığa kanıtlarını sunuyor. Ancak Allah’a inanmakta özgür olduğumuz için sonucunda bu ilmi bulan kişi bile olsak ya inanıyoruz ya da inanmıyoruz. Gelelim söz konusu ayetlere...


2:26- ALLAH bir sivrisineği hatta onun üzerindekini örnek vermekten çekinmez. Gerçeği onaylayanlar, bunun Rab'lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilir. İnkarcılar ise "ALLAH bu benzetme ile neyi amaçladı" derler. O, bununla birçok kişiyi saptırır ve birçok kişiyi de doğruya iletir. O, bununla sadece fasıkları saptırır.


22:73- İnsanlar, işte size, dikkatle dinleyeceğiniz bir örnek: ALLAH'ın yanında hizmet ettikleriniz, toplansalar dahi bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapsa onu ondan geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de…


Bilimsel adı Drosophila olan ve boyları 2-4 mm arasında değişen meyve sinekleri


Yukarıda bahsettiğim gibi bilim adamları şu anda insan beyninin gizemlerini çözebilmek için dünyada insan beynine en yakın özellikte bulabildikleri “sinek beynini” inceliyorlar. Egosu kendinden büyük insan şöyle bir dönüp baktığında, bunun ilk aşamada imkansız olduğunu düşünebilir. Yani belki de şu anda bilimin çözmek için uğraştığı en büyük sır, bize kıyasla yaratılmış en küçük canlılardan biri olan “sinek” incelenerek mi aydınlanacak? Ancak evrendeki yerimizi ve dünyada bizim dışımızdaki sayısız canlının yaratımını düşündüğünde ortaya çıkabilecek sonuçlar gayet normalleşecektir. Evrenlerin Rabbi olan Allah bir ayetinde “Siz mi, yoksa gök mü yaratılış açısından daha zorludur? Onu O yaptı. -79:27.” demektedir.




Küçücük bir pirinç tanesinin üzerine yazılan iki kelimeyi görünce büyük başarı zanneden ve kendisiyle övünen "insan", bir düşünsene o kafanda taşıdığın 1,5 kg’lık et parçasına Samanyolu büyüklüğünde gizemi kim nakşetti? Onu ve diğer her şeyi övgüye layık olan Allah yarattı. Ancak insan en ufak bir sineği bile yaratamadığı bir durum ve sineğin ondan aldığını bile geri alamaz haldeyken Tanrı’yı inkar edebiliyor ya da daha garibi kendini bilmez bir şekilde Tanrı olduğunu iddia edebiliyor. (!)


Bilimin son 30 yılda inanılmaz bir hızla ilerlediğini düşünürsek Kuran’ın indirildiği yıllarda cahilliğin hüküm sürdüğü topraklardan dünyaya duyurulan bu sözlerin kul yapısı olması hiç de mantıklı değildir.


Sözlerimi burada bitirirken aşağıda konu hakkında daha detaylı bilgiye sahip olmak isteyen kişiler için iki farklı dünya görüşü ile aynı konuyu inceleyen çalışmalara da yer vermek istedim.


Meyve Sineklerinde Beyin Gelişimi: İnsan Beyni ve İnsanlarda Beyin Gelişimi ile Benzerlikler

Meyve Sinekleri “Biz Evrim Geçirmedik” Diyor


Görüşmek üzere.






Yorumlar